25. BÖLÜM: MAĞARA

632K 15.7K 20.4K
                                    

🦋


Archive – Again

Katatonia – I Am Nothing


25. BÖLÜM

MAĞARA


Bir melek nasıl olurdu da kanatsız olabilirdi?

Durma, kanat beni melek.

Bedenimin dünya üzerindeki o silik varlığına çarpan gün ışığını hissediyordum. Sıcak, sert, dalga dalga hâkimiyet yayan bir şeye sıkıca sarılmıştım. Saçlarım yüzümü örtüyordu ama yüzümü örten siyah saç telleri, güneşin telleri aralayarak ince sütunlar hâlinde kapalı göz kapaklarıma ilişmesine engel olamıyordu.

Nefesim, ciğerlerim boyunca iki büyük yarık açarak karışladı içimi. Gözlerimi ağır ağır açmaya çalıştığımda odağımda siyah bir kumaş parçası belirdi, ardından kumaş parçasının aralığında parlayan bronz ten ve burun deliklerimin etrafını sızlatan o yoğun, sıcak ve acı çikolata kokusunu duydum. Bir süre idrak edebilmek için kendime süre tanıdım. Tanıdık, tuhaf bir karıncalandırmayı bedenime yayan o baskıyı sırtımda hissedebiliyordum. Büyük bir avuç beni kafeslemişti. Huysuzca yüzümü buruşturdum, ardından o acı tadı duyacağımı bile bile sertçe yutkundum. Metalik tadı aldım ve bu, uyandığımda hep aldığım o iğrenç tattı. Gündüzün perdesinin çekildiğini ilan eden, gecenin bittiğini yüzüme vuran bir tattı. Gözlerimi yavaş yavaş yukarı tırmandırdım. Etrafımda hafif hafif uğuldayan rüzgâr, yaprakların üstünde kalan yağmur damlalarını sallayarak yere döküyordu. Güneş çok sıcak olmasa da yüzünü göstermişti ama görüntüsü soluktu. Kuşların sabahı ilan eden şakımalarını duydum, bir an için bana güzel bir ânı hatırlattı. Kollarında olduğum adamın sıcaklığı kadar güzel bir ânı.

Onu gördüm.

Bir eli başının altındaydı ve pazıları genişlemiş, gömleğini yırtacak gibi şişmişti. Siyah saçları darmadağındı, hafif gün ışığı yüzünden, siyahı, tıpkı geceleyin ay ışığı sayesinde parıldayan okyanus gibi ışıl ışıldı. Gür, siyah ve alabildiğine parlak kirpikleri parlıyordu; o kadar uzunlardı ki, göz çukurlarına kadar uzanmışlardı. Dudaklarımı kirpiklerine bastırmak istedim. Ardından bu isteği ulaşamayacağım bir yere kaldırdım, onu incelemeye devam ettim.

Kaşları gürdü, simsiyahtı ve onun erkeksi hatlarının üstünde biçilmiş kaftandı. Parmaklarım, iznim dışında havalandılar, farkında olmadan yüzüne dokunmuştum bile. İşaret parmağım belirgin elmacık kemikleri boyunca kaydı; bir tüy kadar hafif dokunma sebebim, onun uykusunu bölmemek için değil, ona yakalanmamak içindi. Parmaklarım gözünün altındaki o erimiş dikiş izine benzeyen uzun, ince ize dokundu. Ağır ağır aldığı her nefes, onun kaslı göğsünü yukarı kaldırırken, kucağında olduğumdan dolayı ben de bu hareketlerden payımı alıyordum. Öyle bir şeyin içine düşmüştüm ki, düşünecek vaktim bile yoktu ama yine de bu adamı izleyerek koca bir ömrü kapının önünde bırakabilirdim.

Tuhaftı.

Çok fazla olması gerektiği gibiydi ama böyle olmaması gerektiğini de biliyordum. Benim doğamda böyle şeyler yoktu. Bu hisler tenimin üstünde yabancıya ait bir giysi gibi duruyordu.

Girdiği eve ölümü getiren bir ölüm meleğine benziyordu.

Kirpikleri yavaşça titredi, kalçalarıma kadar inen yumuşak battaniye bacaklarımın terlemesine neden olmuştu. Eli, belimin kavisi boyunca kaydı ve omuriliğimden yukarı tuhaf bir his ayaklanıp, bedenim boyunca büyük ayak izleri bırakarak dolaştı. Dili, alt dudağında gezindi ve çenesini yukarı dikerek erkeksi bir homurtu çıkardı. Islattığı alt dudağı parlarken düşüncelerim boyut atladı. Kulaklarım ısındı, kalbim hızlandı. Parmağım, burnu boyunca kaydı ve burnunun ucuna dokundum. Kaşları çatıldı ama uyanmadı.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin