20. BÖLÜM: VAVEYLA

369K 18.6K 11.7K
                                    

🦋


Ceylan Ertem – Esmer


20. BÖLÜM

VAVEYLA


Dokunsam, tüm kelimeleri ateşe verebilecek kadar yanıyorken, damarımdaki kanın akmasına engel olacak bir soğuğun pençeleri arasında donuyordum.

Ben soğuk bir mezar taşıydım, üzerime işlenen kelimelerin hiçbiri adımı oluşturan harflerden oluşmuyordu; ben üzerine cennet yıkılmış bir cehennemdim, kimsenin içine düşmek istemeyeceği kör bir kuyu, içi yanan çukur.

Ruhum cehennemin en soğuk köşesindeydi.

Parmaklarımın arasında tuttuğum siyah mürekkepli kalemin ucunu beyaz yapraklı defterin en başına bastırdım. İlk satırını oluşturmak zihnimi yorduğum kelimeler defterin beyaz sayfasına kara lekeler bırakarak işlenmeye başladı. Benim karaladığım, kelimelerle doldurduğum sayfanın sonuna ulaştığımda, parmaklarımla kıvrılan sayfayı düzelttim ve siyah mürekkepli kalemin kapağını takıp sayfanın üst kısmına geçirdim.

"Gençler, bu kelebeği buraya kim çizdi?" diye sordu içeri giren genç hoca. Kafamı yavaşça kaldırıp beyaz tahtaya baktım, Karan'ın çizdiği kelebek orada duruyordu. Sabah ben uyandığımda yanımda değildi, bunun için ona minnettar olmuştum, birilerine yakalanmaktan korkuyordum. Kampüsü gözleyen kamera sistemindeki arızanın birkaç haftadır devam ettiğini Büşra'dan öğrenmiştim. İçim daha rahattı.

Herkes bilmediğini söylüyordu.

"O kadar güzel çizilmiş ki, silmeye kıyamıyorum," dedi hoca gülerek. "Kim çizdiyse ellerine sağlık."

Ders bittiğinde derslikte sadece Büşra ve ben kalmıştık.

"Ha unutmadan, akşam ablan aradı beni," dedi Büşra bir anda. Kaşlarımı kaldırarak Büşra'ya doğru döndüğümde, "Bakma öyle, ele vermedim seni. Ne işler karıştırıyorsun sen?" diye sordu gözlerini yüzüme dikerek.

"Hiçbir iş falan karıştırdığım yok," diye savundum kendimi. "Küçük bir işim vardı, onu hallettim. Günü kurtardığın için de ayrıca teşekkür ederim. Ne dedin ona?"

"Bizde olup olmadığını sordu, ben de, bizde ama şu an tuvalette, çağırayım mı, dedim, o da yedi. Senin kadar zeki değil, gerçekten hiç benzemiyorsunuz."

"Sağ ol," dedim gözlerimi önüme çevirerek.

Benzemediğimizi yüzüme vurmak zorunda değildi, bunu zaten görebiliyordum ben.

"Ne işin vardı?"

"Sonra anlatsam?"

"Ya anlat işte şunu," diye baskı kurunca derin bir nefes aldım.

"Büşra..." dedim gözlerimi bayarak. "Bu kadar meraklı olmak zorunda mısın?"

Büşra bana bomboş gözlerle bakıp önüne döndü. Kafeteryaya indiğimde ortam o kadar kalabalıktı ki, sadece kahve kısmındaki sırayı görünce gözlerim önce büyüdü, ardından da onları yavaşça devirdim. Kendime bir kahve alana kadar canım çıkmıştı. Boş bir masanın varlığını fark ettiğim an ışık hızıyla kendimi o masaya attım. Sandalyeye oturup karton bardağı masanın üzerine koyduğumda Enis ile göz göze geldik. Hemen kafeteryanın girişinde üç kişiyle ayaküstü sohbet ediyordu. Kahvemden bir yudum alıp gözlerimi farklı bir yöne çevirdim ama birkaç dakika geçmemişti ki, Enis'in bana doğru yaklaştığını fark ettim. Hemen karşımdaki sandalyeyi zeminde tok bir ses çıkartacak şekilde çekti, çektiği sandalyeye ters bir şekilde oturup, sandalyenin sırtına ellerini koyarak bana baktı. Onunla ilgilenmeden kahveme odaklandım ve büyük bir yudum daha aldıktan sonra ruhsuz bakışlarımı kısaca Enis'in ela gözlerine değdirdim.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin