James Hangray gözlerini duyguları gibi parçalı bulutlu bir sabaha araladı.
Uykulu bir şekilde ayaklandı. Aralık perdesinden içeri vuran güneş ışığı kahve tonlarındaki saç tellerini okşarken okul kıyafetlerini giyinmeye koyuldu. Ardından uykulu haliyle kendini banyoya attı. Yüzüne vurabildiği kadar su vurdu. Soğuk su ona eski anılarını hatırlatana kadar buna devam etti. Regulus'u anımsadığında suyu kapattı ve derin bir nefes alıp tarağa uzandı. Kıvırcık saçlarıyla dakikalar boyu cebelleştikten belli bir süre sonra vazgeçip alt kata indi.
Mutfağa girdiğinde ilk işi annesinin eski radyosunu açmak oldu. Radyodan Fransızca bir şarkı kendine eşlik ederken mısır gevreğine uzandı. Artık Regulus'un ona öğrettiği gibi önce mısır gevreğini koyuyordu. Bunu anımsayınca istemsizce gülümsedi. Mısır gevreğini alıp mutfak masasına bıraktı ve sütü de ekleyip atıştırmaya başladı. Bir yandan da buzdolabındaki notu izliyordu gözleri.
"Elizabeth ile sahilde seni bekliyoruz, oraya gel." yazıyordu Moana desenli kağıtta. Ve bir sürü ek not.
James o gün eve döndüğünde o kağıtla bakışıp saatlerce ağlamıştı. Sonraki her bir gün ise kağıda yeni bir not eklemişti, belki o gün döner diye.
Şimdi Ekim yavaş yavaş kendi köşesine çekilmeye hazırlanıyordu. Neredeyse Kasım gelmişti. Oysa Regulus henüz okuyamamıştı oğlanın notunu.
James tüm bu düşüncelerden telefonunun zil sesiyle sıyrıldı.
Beril
Arıyor...
Ekranda gördüğü isme elinde olmadan somurttu. Elizabeth'le günlerdir konuşmamıştı ve onun arıyor olmasını ummuştu.
"Alo."
"Alo, James?"
"Günaydın, Beril." diye mırıldandı James. Ardından neşelenmeye çalıştı. Sonuçta Beril'in bir suçu yoktu. Ona böyle davranması kaba olurdu.
"Şey, okul servisini kaçırdım ve Bay Gaselle çoktan çıktı. Ne yapabilirim, buradan hangi otobüs beni okula götürür?" diye sordu Beril endişeli bir sesle. James buna güldü.
"Daha ilk haftadan geç kalıyorsun, ha?" dedi eğlenerek. Beril de güldü.
"Yatağım aşırı rahattı, hiç kalkasım gelmedi." dedi. James hafifçe başını salladı ve ayaklandı.
"Okula yürüyerek geçeceğim, uğrayıp sana eşlik edebilirim." dedi. Beril karasız bir sesle:
"Yolunun üstü mü?" diye sorduğunda James ceketini giyiyordu.
"Sorun değil, hem biraz yürümüş olurum. Sabahları iyi geliyor."
Beril memnuniyetle:
"Çok teşekkür ederim Jamie. Adresimi gönderiyorum." diye karşılık verdi. James da telefonu kapatıp evden çıktı.
Beril değişim öğrencisiydi ve daha buradaki ilk haftasıydı. Türkiye'den gelmişti ve şimdiden her şeye hayran kalmaya başlamıştı bile. James onun bu acemi halini seviyordu. İster istemez James'a Regulus'u hatırlatıyordu kızın heyecanı. Elinde olmadan çabuk ısınmıştı Beril'e.
Geçen bir ayda Elizabeth'le aralarıysa gitgide bozulmuştu. Okulda iki yabancı olmalarına alışıktı ama artık akşamüstü sahilde sohbet ederken bile birbirlerine uzaklardı. Toparlayamadık, diye düşündü James. Toparlayamamışlardı. Ve bu James'ın fazlasıyla canını sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...