öʟü ᴏğʟᴀɴʟᴀʀ sᴀʜɪʟɪ

67 4 51
                                    

James hissettiği sıcaklıkla huzurlu bir şekilde pikesine sarılmak istese de nafileydi. Sert bir şey döndüğü anda omzunu kesmiş ve korkuyla doğrulurken elinin kavradığı omzunda hissettiği sıcaklık ayılmasını sağlamıştı. Ağzına kum dolmuş, genzi tuzlu suyla yanıyordu. Az önce omzunu bir taşla kesmişti ve bu gerçekten fena acıtıyordu. Güzel olan tek şey sıcak güneş ve ziyadesiyle ılık suydu. Neler oluyordu? 

Yavaş yavaş Elizabeth ve Regulus'la portala girdikleri anı anımsadı. Mağarada uyanması gerektiğini hatırladı ve etrafına bakındı. Eh, mağara olmadığı kesindi. Sahil pek uzamıyor, birkaç metre ötede kayalıklar yer alıyordu. Burasının kendi küçük beldesi olmadığına da emindi, o halde neredeydi?

"Hey?" 

Duyduğu sesle ürkerek başını kaldırdı ve deminden beri hemen arkasında dikilmiş onu izleyen oğlanı fark etti. Su oğlanın ayak bileklerine kadar onu sarıyordu, James'ın aksine buraya gerçekten de keyifli vakit geçirmek için gelmiş olacak ki üzerinde mayosu vardı. Islanmış saçları ve ovduğu gözleri sudan henüz çıktığı izlenimi veriyordu. 

"Boğuluyordun." dedi yabancı oğlan. Saçlarını karıştırıp James'ın önüne geldi ve dizi üzerine çömelip oğlana baktı. 

"İyi misin?" 

James nutku tutulmuş bir şekilde onu izliyordu. Bu soruyu aynı ses tonundan daha önce de duymuştu ancak bu deja vu yaratmıyordu. Bu... bu çok daha farklı bir ihtimali doğuruyordu. 

"Reg?" diye sordu istemsizce dudakları. Gözleri şaşkınlıkla parlıyor ve kendini bir yabancıymışçasına izleyen Regulus'u izliyordu. Neredeyse Regulus'la aynıydı, saç kesimini saymazsak. Ve biraz daha cılız görünmesini. Asil duruşu ortadan kalkmıştı ve neredeyse bir kasaba çocuğu gibi bir görünüm ve duruşu vardı. Çekingen ama meraklı bir kasaba çocuğu.

"Reg mi?"

Regulus ensesini kaşıdı. Meraklı gözleri her ne kadar James'a çekilse de bedeni ondan biraz uzaklaştı.

"Adımı nereden biliyorsun?"

James güldü. Etrafına bakındı ve kendi Regulus'u ile Elizabeth'ini aradı gözleri. Sonunda pes etmiş bir nefes verdi. Tek başına, yabancı bir evrende hapsolmuştu. Üstelik maceranın en heyecanlı yerinde!

"Ben her şeyi bilen ilahi anlatıcıyım." dedi James sonunda Regulus'un sorusuna cevaben. Simon Kelleher bunu duysa gurur duyar mıydı, emin olamadı.

"Ne saçmalıyorsun?" dedi Regulus rahatsız olmuş gibi. Ayaklandı ve bir adım daha geri çekildi. 

"Bir dahaki sefere boğulmamaya çalış dostum." dedi. Sağına döndü, kayalıklara çıkan merdivenlere doğru ilerlemeye başladı. Hâlâ kafası geride bıraktığı oğlanda takılıydı oysa. Neden oradaydı, üstelik gündelik kıyafetleriyle? Tek başınaydı.

Regulus'un aklında bir ihtimal belirdi, intihar. Bu kelime durmasına sebep oldu. Başı yavaşça eğildi ve gözleri yeni yeni iyileşmeye başlamış ellerinde takılı kaldı. Derin bir nefes aldı, aldığı nefes midesini yaktı ve güçlükle geri döndü. Oğlanın kumların üstünde yattığını görünce gözlerini kırpıştırıp bir adım daha yaklaştı. Tahmini doğru olmalıydı, belli ki o da en az kendi kadar yıpranmış ve bıkmıştı. 

"Baksana." diye seslendi. Yabancı oğlan başını ondan yana doğru çevirdi, kirpikleri hâlâ ıslak ve kumluydu. 

"Evine gitsene, üşüteceksin." 

Yabancı oğlan güldü. Başını tekrar gökyüzüne çevirip:

"Beni eve götürecek oğlanı burada beklemem gerekiyor." dedi. Regulus sessizleşti, birkaç saniye ona ve etrafına bakındı ve yakındaki bir taşı tekmeledi.

"Gerçekten bir oğlan mı gelecek yoksa bu bir metafor falan mı?" diye sordu. James omuz silkti.

"Umarım gelir."

Regulus yüzünü buruşturdu. 

"Gelmesi uzun sürecekse soğuktan üşütür ve sonunda ölürsün." dedi. 

"Ölümden korktuğumu sanmıyorum." diye mırıldandı James. Gözleri gökyüzünü izliyor ve bu ihtimali düşünüyordu. Ya Regulus hiç gelmezse? Birkaç yıla kendini öldürebilirdi. Hem o zaman annesinin yanında olurdu, fena ihtimal değildi.

Doğrusu kendini öldürdükten sonra Tanrı'nın onu cennetine alacağından şüpheliydi. Annesinin güzel ruhunun cehennemde olmadığına ise neredeyse emindi.

"Sana yedek kıyafetler verebilirim." dedi Regulus. James düşüncelerinden çekildi ve başı yavaşça omzuna düştü. Gözleri ufak endişesini gizlemek için kollarını arkasında birleştirmiş ve başını eğmiş şekilde taş tekmeleyen Regulus'u izledi. Gülümsedi, doğruldu ve üstündeki kumları silkti.

"Sanırım borcunu ödemenin vakti geldi." dedi. Elini uzattığında Regulus hızla oğlanın yanına gelip ayağa kalkmasına yardımcı oldu. 

"Sarhoş musun sen?" diye sordu onun anlamsız sözlerine hitaben. James kıçını da silkeledikten sonra güldü.

"Soylu olmadığıma emin olabilirsin, Black." 

"SOYADIMI!"

Regulus bir adım geri çekildi, gözleri dehşetle açılmıştı. 

"Bizim buralı mısın?" diye kekeledi. James duraksadı, onu daha fazla korkutmamak için aklına gelen ilk bahaneyle:

"Aynı okuldaydık." diye mırıldandı. Regulus duruldu, kafasının içinde sorular devam etse de dehşeti dinmişti. Okulda onu kimse tanımazdı, özellikle sınıfının dışından kimse. Bu yabancı onu her an daha da çok şaşırtıyor ve anlattığı her şeyden şüphe akıyordu. 

"Neyse ne." diye mırıldandı kafasını dağıtmak için. 

"Belki annem sıcak bir çorba bile yapmıştır."

Regulus önden James arkadan merdivenlere doğru ilerlerken dalgalar sahile vuruyordu sevgili okurum. Usul usul ama sahile yakın yürüyen James'ın ayaklarını ıslatacak kadar uzağa uzanacak kadar. Bir şeyler çok farklı olarak yeniden başlıyordu ama belki de ilk defa iki evrenin birleşimi bu denli sakin ve kaygısızdı. 

Her şey yolundaydı ve yepyeni bir "her şey" başlıyordu.

"Bu arada, adın neydi?"

"James, James Hangray."

Bu isim ona tamamen yabancı olan Regulus'u kısa bir an duraksatmış ve yaşadığı sarhoş edici deja vu başının dönmesine sebep olmuştu.

Bu isim ona tamamen yabancı olan Regulus'u kısa bir an duraksatmış ve yaşadığı sarhoş edici deja vu başının dönmesine sebep olmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Do you get deja vuuu?

Ve James Hangray sevgili okurlar!!

Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin