Sirius gecenin bir yarısında Potterların evine ulaştığında herkesin çoktan uyumuş olduğunu fark etti. Elindeki ateş viskisini yavaşça yere bıraktı ve "Uçan Filler." diye fısıldadı. Bu kapının şifresiydi. Sirius kısa bir an buna gülümsedi gözyaşları arasından. O kadar çok içmişti ki acısını kavrayacak kadar bile aklı başında değildi. Kapıyı açtı, doğrudan odasına ilerledi. İçeri girdiğinde hem Peter'ın hem de Remus'un uyuduğunu gördü. Sessizce üstünü değiştirip pijamalarını giydi ve çıkardığını kıyafetlerini kanla kaplıymışçasına iğrenerek kenara fırlattı. Hemen sonrasında ise kendini yatağına bıraktı ve derin bir nefes aldı. Birkaç saniye boyunca Regulus'u düşünmemeye çalıştı.
Bu yatak James'ın anne ve babasının yatağıydı, diye geçirdi içinden. Ardından yanında yatan Remus'a çevirdi gözlerini. Ve sen James'ın babasının sıkıcı yaşlı pijamalarının bir benzerini giyiyorsun, diye düşündü. O an gülümsedi ve hatta hafifçe kıkırdadı. Gülümseyince ıslanmış yanakları gerindi. Elinden olmadan Regulus'u anımsadı. Hayır hayır, tekrar ağlamayacağım, dedi kendi kendine. Sonra içinden bir ses "Remus James'ın babasıysa sen de annesisin." dedi ve Sirius o an kendini tutamadan yüksek sesle güldü.
"Merlin aşkına Pati, neden gecenin bir yarısı şizofren gibi gülmek yerine uyumuyorsun?"
Remus'un sorusuyla gülmesini kesti ve gözlerini yanında uzanan oğlanın gözlerine çevirdi. Ay ışığı Remus'un kısa kesilmiş saçlarına, kahverengi gözlerine, yüzündeki çizik izlerine ve baba pijamasına vuruyordu. Ay ışığı Remus'u öylesine güzel gösteriyordu ki.
"Ne zaman geldin?" diye sordu Remus. Sesi az önce uyandığı için biraz garipti ama Sirius'a huzur veriyordu.
"Az önce." dedi Sirius. Sesi çatallandığında Remus'un uykulu ve dalgın gözleri oğlana sabitlendi.
"Sen ağladın mı?" diye sordu. Hayır, bunu sormamış ol, diye geçirdi Sirius içinden. Oysa çok geçti, burnunun ucu sızlamaya başlamıştı bile.
"Pati."
Remus yattığı yerde doğruldu ve Sirius'a yaklaştı.
"Sen iyi misin?"
Sirius çenesi titrerken güldü.
"Bok gibiyim Aylak." dedi. Remus duraksadı ve oğlanın titreyen çenesine baktı. Sirius titreyen çenesine inat kendini zorlayarak gülümsemeye devam ediyordu.
"Kendini tutmak zorunda olmadığını biliyorsun. Gülmek zorunda olmadığını, ağlayabileceğini." dedi Remus. Henüz cümlesini bitirmeden Sirius ona sıkıca sarıldı. Remus da derin bir nefes aldı ve ufak bir tebessümle Sirius'u kucakladı. Sirius sessizce ağlarken Remus da oğlanın omzunu sıvazladı. Saçlarını okşayıp onu rahatlatmak isterdi ama Sirius'un saçlarının bozulmasını sevmediğini biliyordu.
Ne kadar süre öylece sarılarak geçirdiklerini bilmiyorlardı. Makul bir zaman geçtikten sonra Sirius az çok kendini toparlayabilmiş bir şekilde:
"Ben bir canavarım." diye fısıldadı. Remus başını hafifçe iki yana salladı. Aklına dolunay gecelerinde ağlayarak Sirius'a aynen onun dediği gibi "Ben bir canavarım." diye fısıldadığı günler gelince Remus Sirius'un tüm bu düşüncelerini gömmek istedi. O hissi biliyordu, o histen nefret ediyordu ve Sirius'un böyle hissetmesi canını yakıyordu.
"Sen bir canavar değilsin Siri." diye fısıldadı o yüzden. Kollarını daha da sıkı sardı oğlana. Sirius ağlayarak:
"Hayır öyleyim." dedi. Remus oğlanı omuzlarından tutup kendinden uzaklaştırdı ve doğrudan dolmuş gözlerine bakarak:
"Canavarların kalbi yoktur Pati. O yüzden ağlayamazlar. O yüzden sevemezler. Ama senin çok güzel bir kalbin var. Bak, kollarım arasında ağlıyorsun. Sen bizi seviyorsun, değil mi?" diye sordu. Sirius hafifçe gülümsedi.
"Seni çok seviyorum." diye fısıldadı. Remus da gülümsedi.
"Ben de seni çok seviyorum yıldızcık." diye fısıldadı. O an Sirius biraz gözyaşı akıttı ve titreyen çenesini aralayıp:
"Kalbim acıyor Remus." dedi güçsüz sesiyle. Remus başını bir aşağı bir yukarı salladı.
"Bak, kalbin var." dedi. O an ikisi de güldü.
"Çok acıyor ama. Ya parçalanıp yok olursa?" diye sordu Sirius. Remus oğlana tekrardan sarıldı.
"O zaman kalbinin parçalarını tek tek birleştirir ve yaralarını sararız." dedi.
"İyileşebilir miyim?" diye sordu Sirius'un titrek sesi.
"İyileşebilirsin." diye fısıldadı Remus'un huzur veren sesi.
"Terk ettiğim kardeşimin anılarını silip onu tekrar terk etmişken bile mi?" diye sordu Sirius bu kez. Remus kısa bir an duraksadı ve istemsizce:
"Ne?" diye fısıldadı. Oğlanı tekrardan kendinden ayırdı ve Sirius'un paramparça olan kalbini yansıtan gözlerine baktı.
"Regulus'un anılarını sildim ve onu öylece terk ettim. Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'e karşı gelsin ve zamanı gelince onu yenmek için kendini feda etsin diye kendi ellerimle yaptım bunu. Gözünün içine baka baka."
Remus derin bir nefes aldı. Öylece karşılıklı soluklandılar birkaç saniye boyunca.
"Biliyor musun Aylak, Beth ile bugün öpüşmüşler." dedi Sirius. Remus düşünceleri arasından gülümsedi.
"Beth anlattı." dedi. Sirius da gülümsedi.
"Elizabeth'ten nasıl özür dileyeceğim şimdi?" diye sordu. Remus'un gözleri oğlanın gözleriyle buluştu o an. İkisi ay ışığının aydınlattığı kadarıyla birbirlerine baktılar. Sirius Remus'un kendini anladığını biliyordu. Remus'un kendine kızmadığını biliyordu. Ama kendini affedemiyordu, affedemeyeceğini de biliyordu.
"Sen kendini affedemeyeceksin değil mi?" diye sordu Remus iç sesini duymuş gibi. Sirius hafifçe başını salladı. Gözyaşları tekrar tekrar yağdı yanaklarına.
"Ben kendimi affetmeyeceğim."
Remus hafifçe başını salladı.
"Ben seni affediyorum Sirius. Gün geldiğinde Elizabeth de affedecek Regulus da. Ve bir gün sen de affedeceksin. Çünkü Regulus kazanacak." diye fısıldadı. Oğlanı yavaşça kucakladı tekrardan.
"Söz veriyorum, biz kazanacağız ve Regulus'u kurtaracağız. Günün sonunda aydınlık karanlığı yok edecek. Güneş doğduğunda sen ve kardeşin son bir kez birbirinizi affedip barışacaksınız. Sana söz veriyorum." diye fısıldamaya devam etti bir bir.
"Tutamayacağın sözler vermemelisin, demiştin bana." diye fısıldadı Sirius. Remus hafifçe başını salladı.
"Tutamayacağım sözler vermem." diye fısıldadı.
Sirius başını salladı ve oğlana inandı. Bir yıldız kaydı gökyüzünden ama onlar görmediler. Bu yıldız Regulus muydu Sirius mu yoksa Remus'un sözü müydü bilemeyecekler sevgili okurum. Ne onlar ne biz ne de yatağından uzanmış gizlice onları dinleyen ve bu yıldızın kaydığını gören Peter bilebilecek cevabını. En azından şimdilik.
Fanartın bölümle uyumu...Son bölümler aşırı durgun ilerliyormuş gibi hissediyorum. Sanki bazı şeyler eskisi kadar heyecanlandırmıyor beni. Sizde durumlar nasıl?
Bu bölüm de bu kadardı.
Büyülü kalın /*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
Fiksi PenggemarÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...