Soğuk, ıslak ve karanlık.
Regulus Arcturus Black'in son zamanlardaki en büyük üç korkusundan oluşmuş bir mağara. Öylesine korku dolu ki oğlan için o loş kokusunu duyumsaması bile ruhunun tir tir titremeye başlamasına yetiyor.
Kahverengi gözler, kahverengi saçlar, bilgece bir sima.
Regulus Arcturus Black'in son zamanlardaki ve muhtemelen bundan sonraki tüm zamanlardaki en sevdiği silüet. Öylece duruyor, mağaranın ıslak ve soğuk zemininin üzerinde dikiliyor. Etrafa bakınıyor masum gözleri umutla. Merakla eğiliyor, mağaranın ıslanmış taşlarına dokunuyor ve gülümsüyor.
Regulus'un en sevdiği benlik en nefret ettiği yerde öylece dikilip gülümsüyor ve oğlan korkuyor. Öyle çok korkuyor ki. Elini uzatıp kızı o mağaradan çıkarmak istiyor. Orası güvenli değil, diye bağırmak istiyor. Ama yapamıyor.
Kız göremese de Regulus suyun altındaki Inferiyi görebiliyor. Kızın geldiğini bildiklerini biliyor. Elizabeth'i istediklerini biliyor. Onun nefesini kesmeyi, gülüşünü soldurmayı, gözlerindeki ışığı söndürmek için can attıklarını biliyor.
Regulus ter içinde uyandı rüyasından. Göğsü düzensiz bir şekilde bir inip bir kalkarken korkuyla yutkundu.
"Sadece bir rüya, sadece aptal bir kabus." diye fısıldadı kendi kendine. Ardından gözleri komodinin üstündeki asasına kaydı. Yorganı üstünden attırdı ve yarasının sızlamasına aldırmadan doğrulup pantolonunu ve gömleğini üzerine geçirdi. Asasını pantolonunun asa cebine koydu ve yola koyuldu.
Korkusu ona hız kazandırmıştı. Nefesi hâlâ düzensizdi, saçları dağınıktı ve fazlasıyla yorgundu. Oysa Elizabeth'in bir şekilde oraya, o mağaraya gitmiş olma ihtimali tir tir titreyen bacaklarını harekete geçiriyordu.
Aptal, diye geçiriyordu içinden. Boşuna kendini yoruyorsun, Beth buraya gelemez.
Oysa kalbine söz geçiremiyordu. Odasından çıkmaya yetecek kadar bile enerjisi yokken evinden çıktı Regulus ve hiçbir dayanağı olmadan mağaraya gitti. Mağaranın girişine geldiğinde yutkundu. Bu mağara önce onu boğmuştu öldürmeden. Yolunu Elizabeth'e çıkarmıştı. Ve geri döndüğünde Regulus mahvolmuş bir halde adımlamıştı mağaranın dışına.
O mağaradan sonsuza kadar nefret edecekti.
Yine de o anlık nefretini bir kenara bıraktı ve mağaraya girdi. Tam olarak boğulduğu yere gitti, portalın açıldığı o yere. Etrafa dikkatlice göz attı.
"Beth?" diye seslendi.
Kimse yoktu. Tahmin ettiği gibi Elizabeth portaldan geçemezdi. Geri dönüp birkaç adım attı. Hemen uzaklaşmak istedi mağaradan. Ama kısa bir an sonra aniden durdu. Olduğu yere çivilendi resmen.
Kulaklarında nefes alışveriş sesleri vardı. Üstelik bu sesler kendine ait değildi.
"Regulus?"
Ses. Elizabeth'in korkmuş sesi. Regulus'u harekete geçiren bu oldu. Oğlan hızla arkasını döndü ve suyun hemen dibinde baştan aşağı ıslanmış Elizabeth'le göz göze geldi. O an Regulus, o gözlerde tekrar nefes aldı sevgili okurum. Aylar sonra ilk kez gerçek anlamda nefes aldı, gerçek anlamda yaşadı, gerçek anlamda attı kalbi.
"Beth." gibisinden narin bir mırıltı döküldü dudaklarından. Bacakları boşluğa düşer gibi oldu. Kendini birkaç adım ileri attı ve yavaşça dizleri üzerine çöküp ıslanmış Elizabeth'i sardı kollarıyla. Elizabeth'in düzensiz nefesleriyle kızın omzu bir yükselip bir alçalıyor, oğlanın göğsüne çarpıp uzaklaşıyordu. Islanmış saç tellerinin birkaçı Regulus'un yüzüne belli belirsiz değiyordu. Oğlanın kolları belini sararken gözyaşları kızın gözlerinden akıp oğlanın diz kapaklarına damlıyor ve onu da kendi gibi ıslatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...