Elizabeth hücresine kapatıldığında başında hâlâ bir ağrı vardı ama yavaş yavaş eski haline gelmeye başlıyordu. Kapı kilitlendi, Rabastan Lily'nin hücresine ilerledi ama Regulus parmaklıkların önünde kaldı. Genç kız da parmaklıklara yaklaştı.
"Lily'i uyar." diye fısıldadı.
"O hamile olabilir."
"Ne?"
Regulus endişeyle dönüp hücresinden çıkarılan Lily'e bakarken Elizabeth de endişeyle başını salladı.
"Sadece bir ihtimal ama eğer hamileyse bebek çok küçük olmalı." diye açıkladı Elizabeth. Oraya gelene kadar kadının hamilelik dönemini hesaplamıştı. Kasım veya aralık ayı gibi Harry olmuş olmalıydı, eh, Lily'nin hamile olması kaçınılmazdı.
"Denerim ama... sen iyi misin?"
Regulus'un sorusuyla ikili göz göze geldiğinde Elizabeth'in dudaklarında bir gülümseme belirdi.
"Eminim Yoldaşlık çok gecikmez. Hele de Lily buradayken James yerinde duramaz."
Regulus hafifçe başını salladı. Rabastan onu çağırırken kol cebinden sökülmüş olan bir ipliği kopardı ve ucunu asasından çıkardığı bir ateşle yakıp düzeltti.
"Black demen yeterli." diye fısıldadıktan hemen sonra ipliği neredeyse bir çember yaptı ama ipliğin iki ucunu birleştirmeden kızın avcuna bıraktı. Sonrasında ise hızlı adımlarla Rabastan ve Lily'e yetişip zindanlardan uzaklaştı. Elizabeth önce uzunca koridoru kontrol etti, ardından tekrar tekrar etrafa bakındı ve izlenme büyüsü olabileceğini düşünerek:
"Oyunbaz pislik!" diye bağırarak ipliği hücrenin köşesine doğru fırlattı. Dışarıdan bakan biri için bunun Regulus onunla dalga geçiyormuş gibi görünmesini sağlayacaktı. Ne olursa olsun, şizofreni derecesinde olsa bile, büyünün dünyasında temkinli olmak gerekirdi. O yüzden Elizabeth bu çember oyununu bir süre erteleme kararı aldı ve Lily'nin pek canı yanmadan dönmesini umarak hücrenin bir köşesine oturdu.
Oysa umduğu olmadı.
Geçen zamanın ardından Lily yarı baygın bir şekilde iki ötesindeki hücreye bırakıldı. Elizabeth bir önceki hücresine kıyasla daha yakın bir hücreye bırakıldığı için kadının bedeninin kan içinde kaldığını rahatça görmüştü. Parmaklıklara neredeyse yapışmış bir şekilde:
"Ona ne yaptınız?" diye bağırdığında ise Regulus'un özür dileyen bakışlarını yakalamıştı.
"Şampanyayı içmeyi reddetmemeliydi, ha?"
Rabastan küstah bir ifadeyle kapıyı kitlerken Elizabeth öfkeyle parmaklıkları sarstı.
"Sen!"
"Ben?"
Durdu. Onca öfkesine rağmen genç kızın elinde en ufak bir tehdit bile yoktu.
"Aşağılık herifin tekisin, şerefsiz!"
Rabastan gülmeye başladığında Elizabeth eli kolu bağlı olmasına sinirle parmaklıkları sarsabildiği kadar sarssa da yersizdi, çaresiz durumdaydı.
"Sanırım kana susamış, değil mi Regulus?" diye sordu Rabastan. Birkaç adımda genç kızın hücresine ulaştı ve hemen önünde durup Elizabeth'i işaret etti.
"Ona istediğini vermeye ne dersin?"
Regulus hâlâ ötede kaskatı bir şekilde dururken başını hafifçe iki yana salladı.
"Lord'u duydun, işe yaramaz hale gelmeleri işimize gelmez."
Rabastan omuz silkti.
"Sadece biraz oynayacağız, daha önce yapmadığımız şey değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...