Elizabeth kaşlarını çatarak etrafına bakındı. Mugglelarla dolu bir meydandalardı. Bundan tam olarak emin olmasa da kimsenin pelerin veya o garip şapkalardan giydiğini veya herhangi bir şekilde asa kullandıklarını görmemişti. Bu da neydi şimdi?
"Ne yani, Regulus'la bir muggle parkında mı buluşacağız?" diye sordu Elizabeth önlerinden yürüyen Sirius ve Remus'a. Normalde sadece Sirius gelecekti ama Remus Sirius'u tek gönderemeyecekleri konusunda ısrar etmiş ve aralarına katılmıştı. Remus'un dediğine göre Sirius tek bırakıldığında tam anlamıyla ergenliğine yeni girmiş haylaz bir çocuk gibi davranıyordu. Onu en son tek bırakışımızda köpek haliyle salıncakta sallanmış ve pastane soymuştu, demişti Remus. O yüzden de şimdi dört kişi olarak geziyorlardı. Remus Sirius'u önünden yürütüyordu ve karşıdan karşıya geçerken arabaların önüne atlamasın diye tişörtünden tutuyordu. Elizabeth onların bu halini gördükçe gülmemek için kendini tutmak zorunda kalıyordu.
"Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen peşindeyken en iyi yer muggleların en çok olduğu yer. Büyücülerin arasında kesinlikle dikkat çeker, Merlin, her ne kadar itiraf etmekten hoşlanmasam da sonuçta o bir Black. Elbette ki dikkate çekecek." dedi Sirius. Remus onun bu egosuna göz devirirken James:
"Peki çekirdek alabilir miyiz? Şu çimlerde oturup kırmak çok güzel olurdu." diyerek araya girdi. Sirius omuz silkti.
"Sizi Regulus'a bırakacağız ve sonra gideceğiz zaten. Ne yapmak istiyorsanız yapın." dedi. Ardından James'a dönüp fısıldayarak:
"Çekirdeği almaya sen git ki baş başa kalsınlar." diye fısıldadı. İkisi kendi aralarında kıkırdaşırken Remus ve Elizabeth neye güldüklerini anlamaya çalışarak onları izliyordu.
"Ah, orada."
Remus başını kaldırdığında ilerdeki ağacın gölgesinde oturan, yüzünü şapkasıyla gizlemiş oğlanı gördü ve işaret etti. Sirius hafifçe başını salladı.
"Biz gidelim, hoşça-" diyerek vedalaşmaya yeltendi ki araya Remus girdi.
"Hey, Pati söz vermiştin! Hem onları sağ salim Regulus'a teslim etmeliyiz." dedi. Sirius huysuz bir çocuk gibi mızmızlandı ve kollarını göğsünde topladı.
"Ağabey olan benim, ayaklarına gitmeyeceğim. O gelsin- HEY REM İNDİR ÇABUK BENİ!"
Remus söylenerek sırtladığı Sirius'u Regulus'a götürmeye başladı. O sırada Elizabeth ve James da gülerek onlara eşlik ediyordu. Regulus bir süre onları fark etmedi. Ağaca yaklaştıklarında başını onlardan yana çevirdi ve ilk gördüğü Remus'un sırtını yumruklayan ve yüzünü henüz göremediği Sirius'un poposu olmuştu. Ardından yüzünü buruşturup sırayla Remus'a, James'a ve Elizabeth'e bakmıştı. Elizabeth'i görünce yutkundu. Kahve tonlarındaki saçları eskiden olduğu gibi şimdi de güneş ışığıyla aydınlanınca çok güzel görünüyordu. Heyecanla dolu gözleri Regulus'un öylece dikilmesini zorlaştırıyordu.
En sonunda dayanamadı, Regulus koşarak Beth ve James'ın yanına ilerledi ve yanlarına ulaştığında onları sıkıca kucakladı. Üçü üçlü bir sarılma anını paylaşırken kokuları birbirlerine karıştı ve üçü de rahat birer nefes aldılar.
"HAYIRSIZ İŞTE, BIRAK BENİ DE GİDEYİM!"
Sirius hâlâ söylenirken Remus dayanamadı ve oflayarak Sirius'u indirdi. Sirius indiği gibi saçını düzeltmeye başladığı sırada Regulus, Beth ve James'ın sarılışı bitmiş ve sessiz bir an yaşanmıştı. Black kardeşler önce birbirlerine bakmamaya çalışsalar da sonunda Beth ve Remus'un ısrarlarıyla göz göze geldiler. Elini ilk uzatan Regulus oldu.
"Teşekkür ederim."
O an abi dememek için kendini zor tuttu. Sirius hâlâ son sınıftaki haline benziyordu. Hâlâ çocukça davranıyor ve deri kot giyiyordu. Ve hâlâ ilk önemsediği şey Remus ikinci önemsediği şeyse saçlarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...