Kirpikleri kırpıştı, güneş ışıkları gözlerinin soluk mavi harelerini sardı. Regulus Arcturus Black gözlerini parçalı bulutlu bir gökyüzüne araladı.
Derin bir nefes aldı. Yavaşça doğruldu ve arasında yattığı yapraklarda gezdirdi ellerini. Dört bir yanını saran ağaçları izledi gözleri.
Neden buradayım, diye düşündü. Son hatırladığı şey evden çıkışıydı. Ah, evet, Kreacher'a pansuman yaptırması gerekiyordu dönünce. Ama ya bu orman? Neden buraya gelmişti?
Ateş viskisi içmiş olmalıyım, diye düşündü. Evet evet, içkiyi fazla kaçırmış olmalıydı. Baş ağrısını ve zihnindeki uyuşukluğu açıklayabilecek tek şey de buydu zaten. Elini cebine uzattı ve asasını hissedince rahatlar gibi bir nefes verdi.
"Ah, evet, ateş viskisi." dedi gülerek. Kendini Grimmauld Meydanı 12 numaraya cisimlerken hiçbir şeyden haberi yoktu. Veda ettiğinden, en değerlilerinin silinip gittiğinden, mahvolduğundan... Kalbinin eskisi kadar tutkulu atmadığını bile fark edememişti. Hatırladığı tek bir şey vardı, Karanlık Lord'u engellemek istiyordu. Madalyonu almaya çalıştığını hatırlıyordu, hayatta kalıp geri döndüğünü.
Ama onu hayatta tutan iki genci de Dumbledore'a her şeyi anlatmış olduğunu da hatırlamıyordu. Kendi içinde o hâlâ karanlığın arasındaki bir griydi. Kimsenin haberinin olmadığı bir ışık parçası sanıyordu kendini. Sessiz bir savaşçı. Hiç sevilmemiş biri.
Regulus Arcturus Black ölü bir oğlan çocuğunun hikayesini bilmiyordu artık. Kendi yazdığı hikayeden habersizdi.
"Regulus."
Annesinin sesiyle ayıktı. Eve gelmişti, yatağına oturmuş ve öylece halının desenlerini izlemeye başlamıştı. O an annesinin sesiyle bunu fark etti ve gözlerini annesine çevirdi.
"Konsey... seni bekliyor." dedi Walburga. Regulus tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Belli belirsiz bir karamsarlık hissi sırtından hızla geçti ve omurgasını dikleştirdi.
"Ah, evet." dedi. Dalgın bir şekilde başını salladı.
"Malfoy Malikanesi'nde değil mi?" diye sordu. Walburga hafifçe başını salladı.
"Önce pansumanını yapmamı ister misin?"
Regulus'un dalgın gözleri annesinin sorusuyla Walburga'nın gözlerinde sabitlendi. Kreacher'a yaptırmak yerine kendi mi yapacak, diye düşündü Regulus. Oğlunla ilgilenmen gerektiğini sonunda öğrendin anne.
"Gitsem iyi olur. Konseye geç kaldığım için ölüm yiyenler bir hain olduğumu düşünürse babam yeni bir yara açabilir." dedi Regulus. Ve o yaraları tek başıma sarmaktan bıktım anne, diye geçirdi içinden. Haberi dahi yoktu uzaklardaki bir kızın yaralarını sarmada ona yardım etmeyi her şeyden çok istediğinden.
Asasına dokundu Regulus. Saçlarını ve buruşmuş giysisini hızlıca düzeltti ve hemen ardından cisimlendi. Malfoy Malikanesi'nin girişinde onu ev cinleri karşıladılar ve ölüm yiyenlerin toplandığı geniş salona yönlendirdiler.
Oradaydı. Uzunca masanın en ucunda tüm ihtişamıyla oturuyordu Karanlık Lord. Zümrüt yeşili gözleri içeri ilk girdiği andan beri kendi üstündeydi, Regulus ürpertinin tüm bedenini sardığını hissediyordu.
Karanlık Lord soğuk ve karanlık bir gülümseme bahşetti oğlana. Gözleri parlıyordu ama bu Regulus'u korkutuyordu.
"Ah, şuraya bakın, aramıza geri dönen bir dostumuz var." dedi Voldemort. Regulus bu sesi göğüs kafesine çarpan kalbinde hissetti ve kalp atışları hızlandı. Sesi bile oğlanı tir tir titretmeye yetiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...