Tekrardan başımız sağolsun Türkiye'm. Umarım en kısa sürede yaralarımızı sarar ve daha çok da umarım ki yeni yaralar açılmadan önlemimizi alırız.
Bu bölüm benim gibi terk edilmişlik hissiyle veya belki de fazlasıyla yüzleşen tüm herkese. Umarım bir nebze de olsa kafanızı dağıtır. İstediğiniz zaman bana yazabilirsiniz <33
🔸🔸🔸🔸🔸🔸🔸🔸🔸🔸
Regulus parmak uçlarıyla şakaklarını ovdu ve iksirinden yudumladı. Son on gündür takımıyla birlikte on üç safkan bebek arıyordu. Bu oldukça zordu, birçok büyücü yetimhanesi gezmesine rağmen Lord'u tatmin edecek kadar safkan kökenlere sahip bebekleri bulması uzun zamanını almıştı. Aynı zamanda on gün boyunca elle tutulur baş ağrıları çekip durmuştu. Regulus bu baş ağrılarını az uyumasına ve o gün Lord'un zihninde dolaşmasına bağlıyordu oysa bu baş ağrısı hatıralarının büyük bir kısmının tek seferde silinmesi sebebiyle oluşmuştu. Neyse ki iksirler bir nebze işe yaramıştı ve günler sonra on üç safkan bebeği bulmuştu.
"Sizce Lord bunları ne için istiyor?" diye sordu yandaşlarından biri. Regulus bebeklerde gezdirdi gözlerini.
"İşimiz sorgulamak değil Crabbe." dedi Rabastan keskin bir sesle. Ardından Regulus'a çevirdi gözlerini.
"Artık onları teslim edelim ve görevimizi bitirelim Black."
Regulus hafifçe başını sallayıp onu onayladı.
"Bebekleri getirin." diye emretti takımına. Yandaşları ve Regulus, bataklıklarla dolu bölgede ilerlediler. Burası oldukça boş bir araziydi ve etrafta görebileceğiniz tek şey kısa aralıklarla yer alan ve oldukça derin görünen onlarca bataklıktı. Akıllı bir insanın ayak basacağı bir yere benzemiyordu.
"Burası olduğuna emin miyiz?" diye sordu aralarından biri. Regulus etrafa bakınırken kararsız göründü ama burası olduğuna neredeyse emindi.
"Şuraya bakın aptallar, yılan ağacı orada işte."
Regulus Rabastan'ın işaret ettiği yere baktığında bahsedilen yılan ağacını fark etti ve grup arkadaşlarını bebeklerle beraber o yöne yönlendirdi. Grup yılan ağacına ulaştığında Regulus merakla ağacı incelemeye başladı. Bataklıkların arasında tek başına dikilen ve oldukça köklü olan bu ağacın ne denli yaşlı olabileceğini düşündü. Ellerini ağacın kabuğunda gezindirdiğinde dalgalı damarlarını hissedebiliyordu. Bu damarlar bir ağaç damarı değil de içinden gerçekten güç dolu bir şeylerin geçtiği canlı bir hat gibi hissettiriyordu.
"Regulus?"
Regulus Rabastan'ın seslenişiyle dalgınlığını bir kenara bıraktı ve dikkatini tekrardan susmak bilmeyen oğlana çevirdi. Rabastan görev boyunca aktif rol oynamıştı ama Regulus içten içe oğlanın hırsını kolayca sezebiliyordu. Rabastan kendinden yaşça küçük olan Regulus'un grup lideri seçilmesinden hoşlanmamıştı. Üstelik şimdiye kadar Regulus'un kendi kadar aktif görevleri ve fedakarlıkları da olmamıştı. Kısacası Rabastan, Regulus'un aniden bu denli yükselmesinden fazlasıyla rahatsızdı. Ses tonundan da her seferinde tüm bu rahatsızlığını belli ediyor ve Regulus'un açığını arayıp bunu yüzüne vurmaya çalışıyordu.
"Bebekleri ağacın etrafındaki on üç bataklığa bırakmamız istendi. Yoksa unuttun mu?" diye sorarken resmen Regulus'a aptal muamelesi yapıyordu.
Regulus ise buna karşılık vermek yerine omuz silkip:
"O halde bırakmaya başlasan iyi edersin Lestrange." dedikten hemen sonra onun yanından geçip arka tarafta kalan ekibine seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionÖlü Bir Oğlan Çocuğu kitabımın devam kitabıdır. Önce onu okumanız bolca tavsiye edilir yoksa anlamazsınız. E tabii, yine de size kalmış. Alıntılar . . . . "Beni geride bırakmayacağına söz ver." . . . . "Ben artık dayanamıyorum, Jamie. Ben artık day...