47.Bölüm

288 12 6
                                    

Keyifli okumalar 🤍

Evlat...
Ne büyük nimetmişsin sen öyle...
Anne olmaktan korktuğum,layık olamamaktan korktuğum her an için o kadar pişmanım ki...
Sizin kokunuzu cennet eyleyene,bizi size emanetçi eyleyene sonsuz hamd...
Bir nefes alış veriş insana can olur mu?
Oluyormuş..
Ben artık anladım...
İyi ki geldiniz miniklerim...

Zaman zaman doldurduğum Furkan'ın defterine bu satırları iliştirmiştim eve geldikten sonra. Minikler ilk günden itibaren yormaya başlasalar da bu tatlı yorgunluk ruhumuza iyi geliyordu. Onların gelmesi ile evimiz tam anlamıyla yuva olmuştu sanki. Furkan varlığı ile bana zaten yuvaydı ama onlarla tamamen tek vücut olmuşuz gibi hissediyordum.

Hastaneden sabah çıkmış,evimize gelmiştik. Şimdiden uykusuz zamanlarımız başlasa da sabırla yaklaşmaya çalışıyorduk onlara. Dikişlerim beni zorladığı için yerimden kalkamazken Furkan her şeye koşturuyordu. Ne kadar kimseyi istemiyorum ben bakacağım eşime dese de bunun imkansız olduğunu eve geldiğimiz ilk an anlamış ve çaresizce anneme bakmıştı. Gülsüm sultan hemen imdadımıza yetişerek her şeye el atmıştı. Şu an evimizin salonunda hepimiz toplanmış yavrularımızın isimlerinin verilmesini bekliyorduk. Ne kadar babama sen ver desek de 'Hafız dururken bize yakışmaz.' Diyerek pası Furkan'a atmıştı.

Furkan'ım... Sevdiğim adam. Ne de güzel baba olmuştu öyle. İlk başta kucağına almaya dahi korkarken benden bile çabuk adapte olarak miniklerimizi sarıp sarmalamıştı. Hatta gece Asiye onun,Abdullah ise benim kucağımda uyumuştu. Sık sık uyanıp yer değiştirseler de şimdiden herkes tarafını seçmişti sanırım. İkisi de ben ve Furkan için birdi. Evlat ayıracak değildik elbet.

Yanımızda olan tüm sevdiklerimize bakarak ikizlerimizi dikkatlice dedesinin ve nenesinin kucağından aldı sevdiğim. İkisini de sevdikten sonra Abdullah'ı bana vererek Asiye'mi kucağına aldı. Önce o meftun olduğum sesiyle ezanı okudu. O okurken Abdullah da merakla babasını dinlemişti. Asiye'nin minicik parmakları ise babasının uzamış sakallarındaydı. Ezandan sonra kulağına yaklaşarak ismini fısıldadı.

"Senin ismin Asiye!" 3 kez tekrarladığında diğer koluna yatırarak aynı işlemi uyguladı. Bu defa Asiye'mi bana uzatıp Abdullah'ı aldı. Abdullah Asiye kadar sakin durmasa da yine de çok ağlamamıştı ezan okunurken. Onun da ismini kulağına fısıldadı babası.

"Senin ismin Abdullah!" Daha sonra ikisini de kucağına alarak yanaklarından minicik öpüp kulaklarına ayrı ayrı dualar etti. Açıktan da dua ettiğinde uzun uzun hepimiz canı gönülden amin demiştik. Her zaman bebeklere isim verilme anı bana mucizevi bir an gibi gelirdi. Şimdi daha da bir güzel gelmişti. Kendi yavrularımızın isimlerini vermek...

İsimler verildikten 2 saat sonra Mustafa hocalar ve Musab ayrılmıştı. Babamlar biraz daha kalıp öyle gideceklerdi. İsim verilmenin ardından dikişlerimin acısına dayanamamış kendimi odamıza atmıştım. Biraz sabretmem gerekiyordu. O sırada çalan kapı ile örtümü düzelterek seslendim.

"Gelebilirsin." Ömer mahcup bir şekilde başını uzattığında gelmesi için gülümsedim. Hafif bir baş selamı vererek yanıma adımladı.

"Yenge Rabbim hayırlı evlat eylesin ikisini de inşallah. Sen bana bir yengeden daha fazlası oldun. Evet belki çok fazla birlikte vakit geçiremedik benim okulum yüzünden ama emin ol abim seninle daha da güzel bir adam oldu. O yüzden bile iyi ki tanıdım seni. İyi ki girdin hayatımıza. Şimdi bu miniklerle öyle güzellikler getirdin ki bize tarifi yok. İyi ki varsınız hepiniz!" Lohusalık hali ve Ömer'in duygusal konuşması birleşince dolu dolu olan pınarlarım hızlı hızlı süzülmeye başladı. Ömer hemen telaşlanarak elini saçlarından geçirdi.

"Ya ama bak valla üzül diye söylemedim. Abim seni ağlattığımı görürse ben biterim. Ağlama ne olursun." Gözyaşlarımın durması için tavana bakışlarımı dikerek ellerimi yelpaze yaptım. Bir yandan da gülmeye çalışarak kendimi toparlamak için çabalıyordum. Sonunda biraz olsun toparlandığımda Ömer'e dönerek tebessüm ettim.

Sîret-i GülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin