2

495 64 45
                                    

Mavi gözlerinde kendimi güzel bulduğum bölüm

"Yani arılardan mı korkuyorsun?"

"Ay, evet!" dedi Yeşim, ağzındaki ekmek yüzünden neredeyse boğulacağını umursamadan. "Bir keresinde Yavuz bahsetmişti bana!"

"Yalnızca arılardan değil." dedi Yoyo da. Hemen yanımda oturuyordu. Kola şişeğine geçirdiği pipet, dişlerinin arasında eziliyordu. "Erk- Ah!"

Onu, son anda masanın altından geçirdiğim tekmeyle durdurdum. Çünkü karşımda, gülümseyen bir yüzle bana bakan yakışıklının dikkati, tamamen benim üzerimdeydi.

Bu, kolay kolay olan bir şey değildi.

"Bir keresinde," dedim, paniğimi gizleyerek. Dönerimi masada, önüme koyulmuş kahverengi tepsiye koyarak öksürdüm. Sus çizgim hafifçe terlemişti, çaktırmadan silerken devam ettim. "Yoyo'yla bir dönercide dışarıda yiyorduk ama yaz ayıydı aynı bunun gibi. Bir tane arı yanımıza kadar geldi. Tepsime dökülmüş tavuk parçasını aldı gitti. Uçarken zorlanıyordu bir de; onun işi polen falan toplamak değil mi ya? Hayvanlar bile bir garipleşmiş."

Görebileceğim en güzel dudaklar, genişledi ve kulaklarım çıkan sesle bayram etti.

"Arılar da mı etçil acaba?" dedi Yeşim. Gözleri dönerine dönse de sesi ciddi, bakışları düşünceliydi.

"Ve Cırcır'ın bütün duyuları o arıya ve giden tavuk parçasına takıldığı için kalkmak zorunda kaldık." dedi Yoyo. Sesinde sızlanma yoktu, eğleniyordu.

"Bir arı yüzünden mi ya?" dedi Yeşim kıkırdayarak.

"Hayır, etrafta vardı daha." dedim hafifçe tersleyerek. Yine de yükselişim garip kaçmıştı. Sessizlik olur sandım ama masadaki en mantıklı soru ondan geldi.

"Aç mı kaldınız yani?"

"Yok." diye cevap verdi Yoyo, hızla ona dönüp anlatmaması için kaşlarımı çatarak baksam da devam etti. "Başka bir dönerciye girip içeride yedik." Başını salladı. "Kimse, hiçkimse, midemizle aramıza giremez."

Üçü gülüşse de benim dudaklarım kıvrılmaktan öteye gidemedi. Bakışlarım yarısını yediğim dönerime dönerken iştahımın kaçtığını hissettim. Yoyo için bunu söylemekte hiçbir sorun yoktu ama onun yanında her öğün döner yiyen biri gibi duran bendim.

"Hangisi daha iyiydi?" diye sordu, Eser. Gözlerimi refleksle ona çevirdiğimde tüm içtenliğiyle bana baktığını gördüm. Alay aradım ya da dalga. Hayır, sadece sorusunun cevabını arıyordu.

Yine tedirgin olmamak elimde değildi. "Bilmem." dedim, bir an boş bulunarak. Sonra omuzumu silktim. "Ama en güzel döneri burası yapar." Yoyo'ya döndüm, "Değil mi?"

Bana şöyle bir baksa da omuzunu silkti o da. "Bana fark etmez, ben her türlü yerim."

Bir gülüşme daha duyuldu masadan ama bu sefer dudaklarımla bile katılmadım onlara. Sessizce yemeğime döndüğümde kendi aralarında gelişecek sohbete bıraktım onları.

Tabii bir yerden sonra bu bana oldukça kötü bir fikir gibi geldi çünkü sanki konuşabildiğim tek konu, yemeklermiş gibi bir izlenim oluşturmuştu.

Sessizliğime iyice gömüldüm.

Herkes yemeğini yediğinde, tatlı niyetine birer külah dondurma almaya gidecekken Yeşim tuvalete gitmek istedi ve masada birkaç dakika daha onu bekleme kararı aldık. O, ısrarla onunla gelmek isteyip istemediğimi sorsa da her seferinde hayır cevabını vermiştim. Daha sonra Yeşim ve Yoyo, çok berbat bir oyunculukla işleri olduğunu söyleyip yanımızdan ayrıldılar.

Bunun bir şey fark etmeyeceğini sanmıştım ama çok, çok, çok şey fark etti.

Eser, yanımda yürümeye devam ederken bana şöyle bir baktı ve gülümsediği için kabaran yanaklarıyla kafasını hafifçe eğdi. Kalpten öleceğimi sandığım birkaç saniyede onun arkasından giderken bir ara tökezlemiştim bile.

"Aynı sınıftasınız, değil mi?" dedi Eser, başımı sallarken dudaklarım aralandı ama bir şey diyemeden kapattım. "Birbirinize neden öyle sesleniyorsunuz?"

"Nasıl?" dedim, kaşlarımı çatarak. Öyle güzel gülümsüyordu ki beynimin tek düşündüğü buydu.

"O sana Cırcır diyor, sen de ona Yoyo diyorsun." Kaşlarını çattığında birkez daha kıkırdadı. "Farkında değil misiniz?"

Gülüşüne olan dikkatim, Yoyo'nun Eser'in yanında bana Cırcır demesiyle hızla kesildi.

Ağzımın içinde homurdansam da benden bir cevap bekleyen Eser'e döndüm. "Hikâyeleri var," dedim omuz silkerek. Yüzümü buruşturarak ekledim. "Benimki pek hoş değil."

Gülüştüğümüzde kısa bir sessizlik oldu. Eser yeniden bana döndüğünde "Benim de bir tane olabilir mi?" diye sordu, tüm hikâyeler sana kurban olsun, demek istesem de gülümsememi kesmeden yavaşça başımı salladım.

"Eses." dedi Eser, hızına kaşlarımı kaldırdım. "Hayatım boyunca bunu düşünmüşüm gibi oldu ama fena değil, değil mi?"

"Hmm." Dudaklarımı büzüp düşünürken sahte bir üzüntüyle başımı iki yana salladım. "O kapıldı ama. Hem de bütün bir şehir tarafından."

Kısa bir an kaşlarını çatsa da dediğimi anladığında hafifçe güldü.

Sessizce biraz daha ilerledik.

Sonunda o, beni evimin yakınlarında bir yere bıraktığında ve kendi yoluna gittiğinde kendimi dizginleyerek ilerlemeye başladım. Annemin herhangi bir şüphesini çekmemeye çalışıyordum ama içeri girer girmez bana söylediği şey dişimdeki maydonoz kalıntısı oldu.

Ben de tüm akşamı yeni aşkımla bir gelecek hayal etmekle geçirmek yerine neden Yeşim'le birlikte tuvalete gitmediğimi sorgulamakla geçirdim.

Arılar ve ErkeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin