Yavuzların evindeki en küçük oda, oturma odasıydı. Bu, beni hep şaşırtırdı çünkü onun odası bile evin en büyük odası olarak görülen misafir odasıyla kapışırdı. Geri kalan odalar, standart büyüklükteydi ama bu oda, ailenin en çok vakit geçirdiği yer, o kadar küçüktü ki üzerime dikilen gözlerin ağırlığıyla daha da büyük hissediyordum kendimi.
Yavuz'un kolu, koluma değdi.
Sınav sonuçları, berbattı. YGS'nin hiçbir ayrımından üç yüzü geçkin bir puanım yoktu. Sadece sözel ağırlıklı soruların hesaplandığı kısımda üç yüze yakın tek puanım vardı. Ayrıca sıralamalarım da berbattı. Neredeyse bir milyonuncuydum ve annemin sessiz bakışlarının altında olmasam da çok kötü bir yerde olduğumu anlayabiliyordum.
O kadar kafam çalışıyordu.
Yine de annem ve Aysel teyze gözlerini, tam karşılarındaki kanepede oturmuş çocuklarından ayırmıyorlardı.
Üstelik bu seferki mevzu, Aysel teyzenin çok severek aldığı antika vazoyu kırmamız falan değildi. Ya da sabahtan akşama kadar dışarıda kalıp kimseye haber vermeden oyuna dalmamız ve ortalıktan kaybolmamız da. Her karne alışımızda ve okuldaki öğretmenleri illallah ettirip velilerinizi çağırın lafını onlara söylediğimizde olduğu gibi de değildi. Bu, sanki, gerçekten de, kıyametin koptuğu bir anmış gibiydi ve kendimi tutamadım işte.
"N'olmuş yani?" dedim sesimi yükseltmeye çalışarak. "İçkimiz yok uyuşturucumuz yok. Millet çocuklarıyla neler neler yaşıyor..."
Sesim gittikçe yitip sönerken annemin bakışları değişmedi ama Aysel teyze "Bi' de tebrik mi istiyorsunuz?" diye azarladı bizi.
Kolumla Yavuz'un koluna dokunurken gözümün ucunu ona değdirdim. O da bana baktı. Ne düşünüyordu bilmiyorum ama benim aklıma aylar önce yaptığımız plan gelmişti. İçkimiz olacaktı ve annem, bu söylediğime beni öyle bir pişman edecekti ki.
Neyse.
"Ben size söyledim." dedi Yavuz, sesini normal tutmaya çalışıyordu ama öfkesini engelleyemiyordu. "Hayal kırıklığına uğraman benim suçum değil."
"Hayal kırıklığına uğramadım." diye cevap verdi Aysel teyze. "Sadece senden daha iyisini bekliyordum. Bekliyorduk. Bu..."
Çok daha kötüsüydü çünkü nasıl oldu bilmiyorum ama benim puanım bile Yavuz'dan daha iyiydi.
Aysel teyze, muhtemelen cümlesini yalnız oldukları bir vakit tamamlamak için sustu. Sonunda televizyonun önünde, annemin yanında durmaktan vazgeçip yan taraftaki koltuğa kendini bıraktı. Yüzündeki üzüntü, hepimizinkinden daha fazlaydı. Yavuz zaten daha çok öfkeli gibiydi, belki de sınavdan sonraki her akşam sınavının çok kötü geçtiğini, bir beklentiye girmemeleri gerektiğini ailesine anlatmaktan dilinde tüy bitmişti ve annesinin şimdiki hâli onu delirtiyordu. Ben daha çok annemin tepkisinden tedirgindim çünkü açıkçası, n'apalım yani, bazı öğrenciler kötü not alacaklardı ki iyi not alan öğrencilerin bir farkı olsun. Bu ve bu tarz cümlelerim onun daha çok boş bakmasına neden oluyordu. Tedirginliğim arttıkça daha çok saçmalıyordum çünkü önümde daha LYS vardı ve nereden bilecekti ki belki onda tüm zekâmı kullanıp tam puan alacaktım.
Aysel teyzenin uğradığı hayal kırıklığı annemde yoktu. O, daha çok korktuğunun başına geldiğini düşünüyordu. Tam benden beklenen bir performans gerçekleştirmiştim, bir de hiç utanmadan konuşup duruyordum. Neden inat edip duruyordum. Sanki o ne derse tam tersini yapmak için yemin etmiştim ve en azından bu konuda da oldukça başarılıydım. Ama böyle gidersem n'olacağını gayet de iyi biliyordu. Hiçbir şeyi beceremeyen, hayatı boyunca hep altlarda yaşayan bir insan mı olmak istiyordum? Böyle yapmaya devam etmeliydim o zaman. Çok iyi gidiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler
Dla nastolatkówilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...