Limonlu kekimi kime vereceğime karar verdiğim bölüm ve bu bir metafor değil -1-
"Çek elini kekimden." Ruhi, parmaklarıyla kekimi didiklerken onun eline sertçe indirdim. O da benim elime vurdu ve tepsiye uzandı yeniden. Bu sefer daha sert vurdum.
"Ah!" Bana dik dik bakarken mutfağın kapısına dönerek bağırdı. "ANNEEEEEE! ABLAM KEKTEN YEMEME İZİN VERMİYO!"
Dilimi damağıma vurarak başımı iki yana salladım. Yüzümde tuvalette geçirdiğim uzun zamanlardan sonra oluşan, kendimden tiksindiğimi gösteren bir ifade vardı. "Eşek kadar adamsın. Şu hareketlere bak. Videoya alır, Facebook'a atarım seni."
"Bir dilim versen ölür müsün?" dedi Ruhi, sinirle. "Hepsini yiyecek hâli yok ya."
"Olmaz," dedim, borcamdaki kekimi dilimlemeye devam ederken. Ruhi'ye rağmen keyfime diyecek yoktu. "Muhtemelen yer çünkü. Ben mükemmel limonlu kek yaparım."
"Bir bunu yapabiliyorsun zaten."
"Bana bak. Beni anneme çevirme, terlikle kovalarım seni." Ayağımın altındaki terliği refleksle çıkarırken Ruhi bana ters ters bakarak dışarı çıktı. Bana bakacağım diye kapının pervazına çarpmaktan kıl payı kurtulmuştu. Salaklığına söylenerek işime geri döndüğümde telefonumun mesaj sesine takıldım. Ekranın aydınlanması ve gönderilen mesajın gözükmesiyle telefona baktım.
Yeşim: Eee? Daha daha nasıl geçti ilk randevunuz? (07.00)
İnanamayacaksınız belki ama birkaç daha eksikti bile. Cumartesi, Eser'le konuştuktan sonra Yeşim'in radarına takılmıştım. Hafta sonu boyunca birkaç kez nasıl bir gün geçirdiğimizi sordu. Oysaki ona attığım mesajlara neden cevap vermediğiyle ilgili herhangi bir karşılık bile vermemişti. Sadece cumartesi hakkında konuşuyorduk; nasıl geçtiği hakkında, ne veya neler yaptığımız hakkında, nereye gittiğimiz, neler hissettiğimiz hakkında bile. En ince ayrıntısına kadar konuşup duruyorduk ve başta, ne yalan söyleyeyim, bayağı bir hoşuma gitmişti anlatmak. İnce detaylarla yaşadığım günü süslemek. Ama bir yerden sonra içime kurtlar düştü. Bu ilginin ne olduğuyla ilgili bir soru işareti getirdi aklıma ve tabii ki cevabını da çok geçmeden buldum. Yeşim, Yoyo ile olan karşılaşmamızdan bir şeyler bekliyordu; daha doğru bir ifadeyle Yoyo ile olan karşılaşmamızdan korkuyordu çünkü ben bu konuyu hiç dile bile getirmemiştim ama insan sevgilisinin başka birisiyle ilgilenmesinden işkillenebilirdi, değil mi?
Kimseye karşı kaba davranmak da istemiyordum ama benim de bir sabrım vardı. Üstelik saat de sabahın körüydü.
Ben: Yeni bir şey yok. (07.01)
Ben: Senden naber? (07.01)
Ben: Sizden? (07.01)
Kekimin dilimlenmesini bitirmek için telefonu kenara koyduğumda çok geçmeden mesaj geldi.
Yeşim: Biz de aynıyız. (07.02)
Yeşim: Bizim buluşmalar stabilleşti. (07.02)
Yeşim: Aynı şeyler işte. (07.02)
Yeşim: Sizinki yeni ya. (07.02)
Yeşim: Heyecan vardır. (07.02)
Çekmeceden bulduğum saklama kabına dilimlediğim kekleri yerleştirirken bu deşmenin sadece yeni olmasıyla bir alakası olduğuna inanmadığımı düşünüyordum. Elime telefonu almadan önce mutfağa yaklaşan seslerle Ruhi'nin sızlanmasına inat tepsiye birkaç dilim kek bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler
Teen Fictionilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...