Üniversite sınavı: YGS girişi ya da yağmurun bir türlü yağmadığı bölüm -2-
Eser'le, o parkta buluştuk. Hava soğuktu, gökyüzünün loş ve boğuk renginden bile anlaşılıyordu bu ama yine de sessiz, sakin ve kimsesiz bir mekân arayışında olan Eser'i ve son zamanlarda yalnızlığı tercih eden beni engelleyememişti.
Beraber parka gidip henüz ıslanmayan banklara oturduğumuzda Eser'in çantasından çıkardığı termosla çay içtik. Getirdiği karton bardaklarına, küçük bir oyun hamuru kabının içindeki peçeteye sarılmış şekerlerine ve orta demli çayına yavaş yavaş alışsam da buz gibi havada hareketsiz dururken sıcak bir şeyler içmek iyi geldi. İnce düşüncesine sadece hoşgörüyle yaklaştım.
Bir süre gerçekten de havadan sudan bahsettik. Bu kış geçen kışa göre çok az kar yağmıştı ve bu, Eser'i üzüyor, endişelendiriyordu. Gelecek kışlara kalan kar miktarının azalacağını düşünüyor ve bunun hüznünü yaşıyordu. Geçenlerde iklim değişikliğiyle ilgili bir kitap okumuştu ve anladığı şeyler korkunçtu. Neyse ki çayım vardı ve onunla oyalanabiliyordum; soğuktu ve beynim, şapkamın içinde de olsa hafifçe donarken onu pek anlayamıyordum. Sadece kafamı sallıyordum ve bu çocuk, söylediği terimleri bile günlük konuşmalarında rahatça kullanıyorsa kim bilir YGS'de kaç puan almıştır diye düşünüyordum. Eminim Türkçe sorularının tümüne yalnızca yarım saat falan harcamıştı.
Ve benim yanımdaydı.
"Ne olmak istediğini kararlaştırdın mı?" diye sordum, sonunda bana verdiği birkaç saniyelik izni fırsat bilerek.
Konuyu değiştirdiğimi anlasa da bozuntuya vermedi. "Yok," dedi her zamanki sesiyle. "Birkaç seçenek arasında gidip geliyorum hâlâ. Sen?"
Çayımı içerken bulutların arkasındaki güneşi aramaya koyuldum çaresizce. İklim değişikliği konusunu konuşmaktan kaçarak hata etmiştim.
"Yağmur yağacak galiba."
"Değiştirme konuyu." dedi gülerek. "Sandığın kadar kötü geçmediğine eminim."
"Ben sen değilim." dedim surat asarak. Amaçsızca karton bardağımı karıştırmakla oyalandım.
Kısa bir sessizlik olsa da hafifçe kımıldanıştan başka bir şey göremedim. Kulağımdan kurtulan saçlarımı yavaşça yerlerine yerleştirdikten sonra sevgilimin bana bakan gözlerine döndüm.
"Velev ki çok kötü geldi." dedi, garip bir beklenti içindeki duraksamamızı tereddütle bölerek. "N'olmuş yani? Gelecek sene bir daha girersin."
Bunu dikkatlice dinlemeliydim.
"Zaten okul dersleriyle yeterince oyalanıyoruz. Biz dershane mantığıyla ilerlemiyoruz ki. Ayrıca okul sınavlarına, müfredata falan da ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yani çok daha fazla işimiz var aslında. Birkaç kez daha şansımızı denesek, n'olabilir?"
Bunu dikkatlice dinlemeli ve uzun yıllar boyunca aklımda tutmalıydım.
"Beden eğitimi dersiniz var değil mi?" diye devam etti Eser, "En azından müzik? Yani bazı hocalar tamam, dersi ekip test çözmeye izin veriyorlar ama o derslerin ağırlığı da oluyor insanın üstünde. Diğerlerinden birazcık daha geç kalsak bu bizim hatamız mı olur?"
Bunu dikkatlice dinlemeli ve hayatımın dönüm noktalarında kullanmalıydım.
"Hem..." Değişmeyen tepkiyle ona bakmaya devam ederken hevesle sesini yükseltti. "Hem zaten kimse kimse değildir ki. Herkesin her şeye karşı tepkisi farklı oluyor değil mi? Velev ki gerçekten kötü geçti -ki geçmediğine eminim- bu seni ne daha kötü yapıyor ne de daha iyi. Sadece farklı oluyor yani, anladın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler
Jugendliteraturilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...