13 (2. Kısım)

204 38 38
                                    

Limonlu kekimi kime vereceğime karar verdiğim bölüm ve bu bir metafor değil -2-

Okul çıkışı hızla eşyalarımı topladım ve hızlı adımlarla okulun önündeki durağa geldim. Çevredeki kısa mesafelere genelde bu durağa gelen minibüslerle gidiliyordu ve bu yüzden de biraz kalabalık oluyordu. Yine de bunu mesele edecek değildim, zaten daha Eser'le de konuşamamıştım. Mesajlarıma cevap vermemişti ve durakta beklerken onunla buluşma yerini kararlaştırmayı umuyordum. 

Olmadı. Eser, telefonlarıma çıkmadı. Birkaç kez aradığımda telefon çaldı çaldı sustu. Artık cevap vermeyeceğini anladığımda durakta oturuyordum ve elimdeki saklama kabıyla kalakalmıştım. Önce bir ergenin nasıl olur da telefonundan bu kadar uzakta kalabildiğini düşündüm. Sonra bunun olasılığının çok düşük olduğunu ve beni görmezden gelmesinin daha olası olduğu aklıma geldi. Birkaç saniyeliğine üzüldüm ama sonra hüznüm utancıma karıştı. Sonuçta Eser'le buluşacağımızı konuşmamıştım, belki de beni bu kadar kısa aralıklarla görmek istemeyecekti. Kaçınılmaz son olarak sinirlenmeye başladığımda o zaman neden benimle çıkıyor diye bir güzel azarladım onu kafamda. Düşüncelerim daha da uzardı ama sertçe duraktaki banktan kalktığımda yolun karşısında yürüyen Yoyo'yu gördüm.

Okuldan çıkalı bayağı oluyordu. Ben neredeyse bir on beş dakika kadar Eser'e ulaşmaya çalışmıştım. Bunun neyi vardı da okulda o kadar oyalanmıştı?

Beni bekliyor olabilirdi, beni izliyor olabilirdi, çocukluktan beri tanıştığım en yakın arkadaşım bir sapığa dönüşmüş olabilirdi ve zaten Eser'den gelen kuvvetli bir öfkeye sahiptim. Yolun karşısına geçerken ayaklarımı yere vurmayı ihmal etmedim ve bütün öfkemi ondan çıkarmak için hızla ilerledim.

Yoyo'nun dünyadan haberi yoktu. Birkaç aydır sık sık gördüğüm gibi kapüşonlusunu kafasına geçirmişti, elleri cebindeydi. Yaklaştıkça müzik sesi artıyordu ve tam anlayamasam da dinlediği şarkıdaki bir şey canımı sıktı. Duygu dönüşümümdeki ani değişikliği umursamadan yavaşça peşinden gitmeye devam ettim. Bu sefer de ben onu takip ediyordum ve ne kadar can sıkıcı olduğunu görsün bakalım diye düşünüyordum.

Birkaç sokaktan sapmamıza rağmen Yoyo'nun varlığımdan ruhu duymadı. Üstelik evin yolunu da uzatıyordu ve bir an, nedensizce, öylece kaldırımın ortasında duruverdi. Kafasını eğmiş, elini cebinden çıkarmıştı ve telefonunda bir süre oynadı.

Kaldırımın ortasındaydı. Birkaç metre arkasında ben vardım. Tabii ben yoldan geçecek insanları düşündüğüm için kenara çekildim biraz ama Yoyo bunu yapmadı.

Öylece dikildi ve yaklaşık bir dakika sonra ilerledi. Ben "N'apıyo lan bu?" diyerek yerimde saydığım için ondan biraz daha geride kaldım. Yine de arkasından ilerlemeye başladığımda çok geç olmadan kaldırımın kenarında durdu ve öylece oturdu. Nedenini bilmiyorum, belki de benim de canım zaten sıkkındı ama Yoyo'yu göğsüne çektiği bacağına kollarını sarmış ve çenesini dizinin üstüne koymuş bir şekilde görünce moralim çok bozuldu. Hafifçe sallanarak öylece duruyordu ve ben kendimi dünyanın en kötü arkadaşı gibi hissettim. 

Hissetmekten öteydim; ben dünyanın en kötü arkadaşıydım işte.

Yoyo'nun morali bozuktu. Neye olduğunu bilmiyordum çünkü Yoyo benim triplerime çok takılan biri değildi. Tamam, bir keresinde Çınar mevzusunda ona hak etmediği bir şekilde yüklenmiştim ve buna çok sinirlenmişti, üzülmüştü, hatta ağlayacak gibi olmuştu. Yoyo'yla çoğu zaman kavga ederdik, birbirimizle dalga geçer, birbirimizi sinir eder, birbirimize uyuz olur ve birbirimizle nazik bir şekilde konuşmazdık. Duygusal konuşmalara gerek kaldığından emin değilim ama gerek kalmışsa da yapamamışızdır muhtemelen. Yine de birbirimize kendimizi iyi hissettirirdik ve bu genelde planlı olmazdı.

Arılar ve ErkeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin