Eser'in cahilliğin mutluluk olduğunu kabul ettiği mucizevi bölüm -3-
Hızla kalktığım masanın gözden kaybolduğu köşeyi dönerken soktuğum lafın espri olarak algılanıp algılanmadığını düşünüyordum. Sonuçta havalı bir şekilde konuşmadan ayrılmaktı niyetim ama ben niye böyle konularda kendime güveniyorsam? Yapamıyorum bazı şeyleri işte, denemek üzerine bir hayat kuruyordum kendime resmen. Neyse ki konu üzerine uzun uzun düşünmek zorunda kalmadım çünkü köşeyi döner dönmez benden birkaç adım uzakta olan Eser'i gördüm. Yüzündeki mutsuzlukla bana bakıyordu ve bir an sonra bütün yüzü yoğun bir meraka bulandı.
Mahcup hissederek yanına gittim. "Çok mu bekledin?"
"Yok." dedi sakince. Yine gülümsedi. "Sadece merak ettim. Giderken biraz sinirliydin de."
Onu orada, öylece bıraktığımı yeniden hatırlayınca asılan suratımı engelleyemedim ve beraber masamıza giderken usulca söylendim. "Yoyo burada."
"Buna mı sinirlendin?" Sorusu o kadar olağandı ki ona şöyle yan yan baktım. Saf mısın çocuk?
"Bizi izliyormuş." dedim sabırla. Masamıza gelip oturduğumuzda kaşlarını çatarak düşünceli bir hâl aldı yüzü.
"Biraz sapıkça." dedi az sonra. Ama yine de tatmin olmamış gibiydi. Sanki kafasında yerine oturtamadığı bir şeyler vardı, dikkatini dağıtan başka bir şey. "Onunla mı konuştunuz bu kadar?"
"Onu dövdüm." dedim sertçe. Önce bana şöyle bir baktı, sonra dudaklarını birbirine bastırdı. "Dövdün mü?" diye sorarken gülmemek için kasılan yüzüne engel olamıyordu.
"Evet." dedim gülüp onu rahatlatmaya çalışarak. Yanımdaki boş sandalyeye koyduğum çantamı gösterdim. "Kafasına yetişemedim ama omuzuna vurdum."
Bir an benim gülüşüme karşılık verdi ama sonra önüne koyduğu ayranına dönerken "Kimseyi dövmemeliyiz." diye mırıldandı. Dudağının kenarındaki gülüşü büyütmek adına "Sapık gibi insanları izleyen yoyolar hariç." dedim.
Karşılıklı yeniden gülüştüğümüzde kısa bir sessizlik oldu. Garipleşmesine izin vermeden "Film güzeldi." dedim, usulca.
Başını salladı. "Evet, ben de beğendim." Duraksadı. Bir şey söylemek istediği belliydi ve bu tereddüdün ne olduğunu çok iyi bilen biri olarak sözü devraldım. "Ağlamamaya mı çalışıyordun?" dedim. Gözlerindeki boşlukla bana baktı. Önce kaşlarını çatarak inkâr etmeye yeltendi ama pes ettiğini omuzlarının çökmesiyle anladım. "Ağlayacağım diye gerildim daha çok."
Yüzümdeki gülümsemeyi kastım ve kaşlarımı çatarak kalakaldım. Bir süre bana bakmasını beklesem de bakmadı ve ben de "Ağlasak çok komik olmaz mıydı?" dedim gülerek. "Bize dik dik bakan kadınlar n'apardı acaba o zaman?"
Cevap vermedi. Rahatsız olduğunu görebiliyordum ama en azından hafifçe gülümsemişti şimdi. Ayranına doğru meylettiğinde ben de içeceğime yöneldim. Yoyo'nun söylediklerini aklımda tutmaya çalışıyordum. Eser'in bu hâli benimle ilgili değildi, tamamen kendi çekingenliğiydi.
İlk buluşmamızdı ve ikimize de zaman lazımdı.
Bu zamanı ben verecektim.
"Önde ağlayan kız yalnız kalmazdı en azından." diye devam ettim. "Bence sempati de oluştururduk. Korkup çığlık atmamızdan iyidir ya da bilirsin... diğerleri n'apıyorlarsa işte..."
Eser bir an öylece durdu ve gözlerini bana çevirdi. Garip sessizlikte yüzümün normalliğini koruyamadım. Sıcak bastı. Aslında gerçekten de herhangi bir şey ima etmemiştim ama bu erkekler nedense değişik düşünüyorlar böyle. Söylenen bir şeyi mutlaka oraya çekebiliyorlar. Benim suçum ne ki burada şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler
Ficção Adolescenteilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...