Bölüm Şarkısı: Saudade ~Beni Unutma
Yazar'ın ağzından...
Acının doğurduğu bir kahır mıydı, bu göğsünü dağlayan his? Onu kendi acısıyla boğan ama ölmesine izin vermeyen bir histi. Nefesini kesiyor fakat hayattan da kopartmıyordu. Yaşıyor ve aynı zamanda da hiç mi hiç yaşamıyordu. Sahi, bu his hiç mi geçmeyecekti? Oysa onu gördüğü an göğsünde açan çiçeklerden gayrı hiçbir şey kalmıyordu geriye. Öyleyse neden çiçeklerini de alıp gitmişti? Öyleyse neden onun nefesini de kesip gitmişti, bu acımasız kadın, veyahut acıları doğuran kadın?
Öyle ya, o en büyük acının ta kendisiydi. Acıyı doğuran, acıyı dağıtan ve acının ta kendisi. Öyle bir kadındı ki o her şeyin ötesinde ve her şeyin ta kendisiydi. İşte öyle bir kadındı. Bir tebessümü acıyı alan, bir bakışı acıyı dağıtandı. Hem ilaçtı hem zehir. Hem acıydı hem sevinç. Hem vardı hem yoktu. Ve şimdi hiç yoktu... Neden onu böylesine bir bilinmezliğin ortasında acımasızca bırakıp gitmişti ki? Hiç mi vicdanı sızlamamıştı?
Çok sızlamıştı... Hem de acıyı dağıtan o değilmiş gibi en çok onun canı yanmıştı.
Yüzü yastığa gömülü vaziyetteyken istemeye istemeye gözlerini araladı. Gözünün önünde çok şey vardı ama o hiçbir şeyi görmemişti; çünkü gözü onun olmadığı her şeyi boşluktan sayıyordu. "Şimdi arkamı döneceğin ve sen sereserpe uyuyor olacaksın. Ben sana döneceğim ve yüzümde sana bakarken hiç geçmeyen tebessümüm olacak. Kara saçlarının yatakta dağılmış tutamlarını seveceğim, kıvrımlı kirpiklerini inceleyeceğim ve sayamayacağımı bile bile yine de sen uyanana kadar saymaya başlayacağım. Ne olur bunu benden almış olma." Onun arkasında olmadığını bile bile günlerdir kendine oynadığı oyunun devamını getirdi. Onu terk edeceğini biliyordu ama yine de ona ve sevgisine inanmayı tercih etmişti. İlk kez kendini bu denli aptal hissetmişti...
Gözlerinin dolduğuna aldırmadan bedenini yan çevirip boşlukla yüzleşti. Gözüne ilişen mektupla acı içerisinde tebessüm etti. Gözünü yaşlar kapladı ama o dirayetli bir şekilde savaşıyordu. Oturur konuma gelip titreyen eliyle mektubu alıp kucağına bıraktı. Giden kadının, bu mektuba kalbini bırakıp da gittiğinin farkındaydı. Belki okumamıştı, belki yazarken yanında değildi, hatta belki bu girdiği buhran döneminde ona yeterince yardımcı olamamıştı; fakat onu tanıyordu. Yazarken kahrolduğunu biliyor ve bu bildiği onu daha da büyük kahırlara sürüklüyordu.
Kendine zaman tanımak istedi. Elinden geldiğince oyalandı. Fakat ne kadar oyalanırsa oyalansın hazin sondan kaçamayacağının da farkındaydı. Elleri titreye titreye mektubu araladı. Dörde katlanmış kağıdı tek parça hâline getirdi. Okumadan evvel gözüne çarpan detaylar kalbini cayır cayır yaktı da yine yetmedi. Gözyaşının damladığı her bir mürekkep yayılmış ve acıyı dağıtmıştı. Mürekkebe damlamış birkaç damla yaşta boğulacağını onca yıllık yaşantısında hiç tahmin edememişti.
"Sevgilim, veyahut Geride Bıraktığım,
Ben yazmayı; sen ise okumayı çok seversin, bilirim. Ne şimdi bana yazmak kolay geliyor ne de sana okumak. Bu belki de yazarken en zorlandığım yazılardan biri oldu. Bir ayrılığın kalbimden döküntüsü. Çok zor, öyle zor ki kalbimi avuçlarımın arasında sıkıp patlatsam canım böyle yanar mıydı bilmiyorum. O hâlde soracaksındır, madem canım böyle delice yanıyor, beni neden geride bırakıyorsun, diye. Sormakta da son derece haklısın. Ama ben artık kendimi sevmeyi bıraktım. Belki sana çok bencilce gelecek lakin ben bunu içimde aşamıyorum. Seni seviyorum, seni öyle çok seviyorum ki, seni severken kendime bir yabancı oluyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakamoz Güzeli |Lahza|
DragosteTek bir an insanın hayatını darmaduman edebilirdi. İplerinden sıkı sıkıya tuttuğun hayatına biri gelir ve tek bir an da iplerini kesebilirdi. Yıllardır düzene sokmak için çabaladığı hayatının ipleri artık başka birindeydi. İplerin çaresiz sahibi:...