32. Bölüm ⏳

536 21 0
                                    

Multi: Akça ve Agah (temsili)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Multi: Akça ve Agah (temsili)

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. iyi okumalar!

Yılan hikâyesi... Bizim düştüğümüz durum tam da buydu. Bu oyuna girdiğimde çok büyük inançlarım yoktu ama kısa bir zaman diliminde kurtulacağımı sanıyordum; fakat öyle bir kuyuya düşmüştük ki yardıma gelenler bile yere çakılıyordu. Elimizi attığımız kuruyordu. İpler bizim elimizdeyken bir karar verirken daha rahat olabiliyorduk; fakat şu an doğrular birbirine karışmıştı bizim için. Sadece artık kurtulmak istiyorduk çünkü çok yorulmuştuk. Hiç durmadan bir oyunun içinde buluyorduk kendimizi ve daha bir önceki oyun sonlanmamıştı bile.

Ender gidince bir hemşire gelmiş ve serumumu kontrol etmişti. Aynı günün içinde esirdim. Gece geldiğim hastanede sabahı bulmuştum. Aklımda sadece diğerleri vardı. Öğrendiğim üzere sorguya götürülmüşlerdi ve ne zaman bırakılacakları meçhûldü. Başımda hiç kimse yoktu; çünkü hiç kimse bilmiyordu yaşadıklarımı. Aileme ulaşmışlar mıydı bilmiyordum ama şu an için burada olmamaları işime geliyordu. Onlar orada sorguda, ben ise burada yapayalnızdım. Bu gafil avlandığımız durumdan nasıl haklı çıkacaktık onu düşünüyordum. Umarım hepimiz aynı cevapları vermişizdir diye de temenni etmek dışında başka hiçbir şey yapamıyordum.

Kapıya bir kere hafifçe vurulduktan hemen sonra ağırca açılmaya başladı. Gördüğüm suretle alaycı bir tebessüm yüzümde yer edindi. "Demek bir kardeşin olduğunu hatırlayabildin?" Bilmesine rağmen yanıma gelmemişti bile. İmâmı anlamış gibi "en başından beridir buradaydım. Uyanana kadar üstümü değiştirip geldim sadece." dedi. Yumuşayacak gibi olsam da yüzümdeki aksi ifadeyi bozmamıştım.

"Tahminen birkaç saat içinde her şey bizimkilere iletilir ve buraya gelirler." diye mırıldandı. Üzerinde gezdirdiğim bakışlarımı gözlerine diktim. "Sen ne yaptın?" dedim uzatmadan. Araya sokacağım her fazladan kelime, onu yalana itecekti. "Ne yapmışım?" Kara gözlerini kaçırmıştı. Kocaman adam karşımda ufalmak üzereydi. "Sen nasıl bir işe bulaştın?" Dişlerimin arasından sinirle sormuştum. Ondan çok da kalır bir hâlim yoktu ama en azından cinayet işlememiştim ve sorumluluğumda bir çocuk yoktu.

İtiraz etmek için kafasını sallarken dudakları aralanmıştı. "Sakın yalan söyleme! Gömleğindeki kanı gördüm, sen ne bok yiyorsun!" Aramızdaki yaş farkı az olsa da hep abi demiş ve bunun bilinciyle saygılı davranmıştım. Ama şu an aklının başına gelmesi gerekiyordu, ona kardeşlik yapıp desteklemeyecektim. "Abinim ben senin, düzgün konuş." Gerginlikle sakalını sıvazlıyordu. "Abi, sen birini öldürdün farkında mısın?" Sanki yeni fark etmiş gibi irkilmişti. Gözlerinde büyük bir korku vardı. Demek ki biri zorla yaptırmıştı.

"Sen hayatını boka mı çevirmek istiyorsun? Senin bir oğlun var farkında mısın? Ve sen gittin başka birinin oğlunu öldürdün. Hapishaneye girince ne olacak biliyor musun? Oğlun annesiz kaldığı gibi babasız da kalacak." Bacakları titremişti. "Deme şöyle." "Aptal!" diye sinirle bağırdım. "Neye battığının farkında mısın? Niye böyle aptalca bir şey yaptın?" Buna gerçekten anlam veremiyordum. Abimin bu hayatta derdi olduğu tek kişi babamdı, onun dışında herkese melekti ve zararsızdı. Şimdi gencecik bir çocuğu öldürmüştü. Sebebi de neydi belirsizdi.

Yakamoz Güzeli |Lahza|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin