14. Bölüm: İntikam

15 6 0
                                    

Gözyaşları bir türlü dinmeyen, elindeki mektubu sanki bir nesne değilmiş, bir insanmış gibi sıkı sıkıya tutan, adeta ona sarılan Kaan Candan'a baktım. Bana hesap sormasını, bunca zamandır birlikte geçirdiğimiz günlerimizin hesaplaşması için bir adım atmasını bekledim ama ya gücü yoktu ya da söyleyecek bir şeyi yoktu.

Nasıl olabilirdi?

Bir insanın hayatını mahvedip nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdiniz?

Ona iğrenen gözlerle bakmamak için büyük bir uğraş verdim.

Nihayet sessizliği bozan o oldu. "Nasıl?" dedi. Kaşlarım büyük bir hızla anlamlandıramamanın etkisiyle havaya kalktı. "Nasıl bunca zaman dayandın?"

"Ne?" Şaşkınlığımı gizleyemedim.

"Nasıl söylemedin?" Burnunu çekti. "Nasıl bunca zaman bunu bile bile bana gülümseyebildin? Başına nasıl koyarak kurabileceğim çok cümle var. Sadece nasıl?"

Gülümsedim.

Nihayet hesaplaşmamız başlıyordu.

Öyle sandım.

"Sana intikamla ilgili çok kötü şeyler sayabilirim," diye başladım bir hesaplaşma olacağını sandığım cümlelerime. "Hatta pek çok kişiye sorsan sana hep kötü yanlarını sayarlar. Kelime olarak insanın içini ısıtan, insana mutluluk veren bir kelime olduğu söylenemez. Fakat intikamın o kadar iyi bir yanı var ki... kimse konuşmuyor, ben çok üzülüyorum. Eğer intikam, gerçek bir intikamsa, öyle çocukça bir kalıba sığdırılmadıysa, büyük bir sabır gerektiriyor. Hiç sabreden bir yanım olmadı hayatım boyunca. Ben hep çocuk gibi bir şeyler anında olsun isteyen biriydim. İnat ederdim ya şimdi olacak ya olmasın diye. Bana sabrı öğrettiniz. Sizden almak istediğim intikam, ettiğim yemin, bana sabır gibi mükemmel bir kavramla geldi. Zaten gerçek intikamda yollar ikiye ayrılıyor. Ya sabrede sabrede geçiyorsun konuyu, hallediyorsun kendi içinde ya da sabırsızlığa karşı direnç geliştirdiğin için zamana bırakmayı öğreniyorsun. İkinci seçenek oldu bende. Zamana bırakmayı öğrendim ama her gün, yatmadan önce bu zamanı hayal ettim. Size olan nefretimden ve kinimden bir şeyler eksilmesin diye elimden gelen her şeyi yaptım. Aslında istesem biterdi ama bitmesin istedim. Geceleri uyuyamadığım uykunun hesabı sorulmalıydı. Çocuk gibi sürdüğüm hayatımın da her duyguyu en uç noktada yaşadığım, ortamın olmadığı hayatımın da birkaç özürle geçmemesi için elimden geleni yaptım. Ben oradan kaçtıktan sonra senin için bitti süreç ama benim için? Ben her gün, bu evde olduğum, dışarı çıktığım, yanına geldiğim, kahve içmeye gittiğim hatta tuvalete gittiğim her gün, her an o odanın içindeydim. Seninle gittiğimizde ne kadar büyük olduğunu fark ettim. Bense her gün küçülüyordum o odanın içinde."

Sessiz kaldı.

Bitmiş miydi hesaplaşma?

"Konuşmayacak mısın?" dedim.

Yenilgiyi kabul etti. "Ne yapmamı istiyorsun?"

"Nasıl yani?" diye mırıldandım. Sesim doğru düzgün çıkmıyordu çünkü nasıl bir durumun içerisinde kaldığımdan ben de emin değildim.

Bunun büyük bir hesaplaşma olmasını bekliyordum. Evet, sabretmeyi öğrenmiştim ama yine de o hesaplaşmanın gününü bugün varsaydığım için şu anda bu durumu kabullenmiyor, daha doğrusu uzatmıyor oluşu bana anlamsız geliyordu.

"Ne yapmalıyım?" diye neredeyse aynı cümlenin farklı bir versiyonunu kurdu. "İntikam, dedin. Nasıl alacaksın intikamı? Bu başlangıcı mı yoksa bu kadar mıydı?" Derin bir nefes aldı. "Daha açık olmam gerekirse sana benden ya da abimden intikam alman konusunda nasıl yardımcı olabilirim?"

"Annen öldü," dedim şaşkınlık içinde. Onun şaşırması gerekirken bunca şeye hala ben şaşırıyordum ve bu durum, gitgide beni çileden çıkarır hale getiriyordu. "Farkında mısın?"

Kafasını salladı. "Bunu kim yaptı, kime yaptırdın bir fikrim yok," dedi. "Evet, kabullenmesi zor. Şu an çok acı çekmem lazım ama söyledin işte. Ben zaten sevilen bir çocuk değildim ki. Nasıl üzüleyim?"

"Sen şaka mısın?"

Gözyaşlarını eliyle bir hamlede silip masanın üzerinde duran peçetelerden birini aldı. "Sana nasıl yardımcı olabilirim?" dedi.

Gülümsedim.

Elimden gelen tek şey bu olduğu için ya da bana istediğimi vermediği, ondan beklediğim yüzleşmeyi alamadığım için öfkelendiğim bir gülümseme değildi bu. İçinde bulunduğum zindandan çıktıktan sonra kendime gelmek, yaşadıklarımla yüzleşmek, kendimle barışmak ve plan yapmak için oldukça fazla zamanım olmuştu. Ne kadar üzücü gibi gözükse de beni en çok zorlayan kısım yüzleşme kısmıydı. Fakat onun bile üstesinden gelmiştim.

Daha önce de söylediğim öylesine, çocukça bir sebepten ötürü intikam istemiyordum. Ben, benden alınan, çalınan zamanımı, geçirebileceğim zamanların hepsini geri almak istiyordum ve bu intikam planı benim anlık kararlarla yapacağım bir plan olamazdı.

Oturmuş, uzunca düşünmüş ve kafamda her şeye oldukça seçenek oluşturarak planlar yapmıştım. Onun benimle yüzleştikten sonrası için planım başkaydı, benimle yüzleşmeyi reddettiği takdirde onun için ortaya çıkaracağım planım çok başkaydı. İntikam alacak olmaktan çok da gurur duymasam da biliyordum ki, bu insanlar güçlerine güveniyordu. Onları bir yere şikâyet etmek ve dava sonucu beklemek beni diken üstünde tutacaktı. Her gün, kim kapıma dayanır ya da gittiğim bir yerde arkamdan ateş eder, beni vurur, beni yeniden susmam için tehdit eder, öldürmek için sıraya girer diye beklemektense ipleri elime alıp kendi gücümü kanıtlamak her şeyden daha ön planda gibi duruyordu benim için.

Öyleydi.

Ben ne yaparsam yapayım onlara yaranmanın bir yolu yoktu.

Oradan çıktığımda her şeyin geride kaldığını, kimseyle bir problemim olmadığını, hepsini affettiğimi sesli bir şekilde beyan etseydim dahi beni bir tehdit olarak algılamaya devam edecekler ve ben nereye gidersem gideyim bir şekilde beni bulmak ve tamamen susturmak, yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardı. Çünkü ben dursam ya da sussam dahi bunu bir gün Ufuk öğrendiğinde susma ya da durma şansı olmadıklarını hepsi biliyordu.

"Hiçbir şey yapmana gerek yok," dedim büyük bir sükunetle.

"Bu kadar mıydı?" dedi.

Dudaklarımı büzerek kafamı salladım. "Ne yazık ki hayır," dedim. "Ama ben sizin kadar kötü değilim. Annenin öldüğünü abine söylemen için gitmene izin veriyorum."

Şu anda, tam burada, onu öldüreceğimi söyleseydim, elime bir silah alıp gerçekten kafasına sıkacak olsaydım, suratındaki bu ifadeyi göremeyeceğimi biliyordum. Gözlerini kapatır, kadere boyun eğer ve ölmek için beklerdi. Fakat konunun içine abisi girdiğinde verdiği tepkiler, o zaman vereceğinden emin olduğum tepkilerden farklıydı.

Kaan'ın gidip abisine annesinin öldürüldüğünü söylemesi büyük bir savaş başlatmak anlamına geliyordu.

Artık daha net görüyordum.

Kaan, ölmekten korkmuyordu.

Kaan, abisinin başka insanlara verebileceği yeni zararlardan korkuyordu. Ne kadar inkâr etse, sevmiyorum dese de ona zarar gelmesinden, annesinin ölmesinden korktuğundan bile daha çok korkuyordu.

Zayıf noktası abisiydi, bunu bilmem iyi olmamıştı.

Yeni bir savaş başlamak üzereydi ama bu sefer kimin kazanacağı belliydi.

YOKSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin