Tuna Candan
Hava oldukça güzeldi.
Hafif bir rüzgar esiyordu ama üşütmüyordu. Aksine tenime değen ılık rüzgar, beni olduğumdan daha güçlü hissettiriyordu. Bir ölüme yürüdüğümün farkında değildim henüz. Haklıydım da aslında. İnsanlar, en kötü anların, böyle güzel havalarda yaşanabileceğini pek düşünmezdi.
Ben de o insanlardan biriydim.
Kötü şeylerin gece vakti olduğuna inanırdım. Gündüz gözüyle kimsenin kimseye zarar vermeyeceğini düşünürdüm. Ki zaten, insan hep kötü şeyleri haberlerden izleyeceğini, bir gün o haberlerden birine konu olmasının imkansız olduğunu düşünen bir canlı değil miydi? Ben de insandım işte. Olabildiğim kadar...
Hava yeni yeni kararıyordu. Henüz akşam olmaya yeni karar vermiş ama bir taraftan da istemiyor gibi bir duruşu vardı. Akşam babamın daveti olduğu için üzerimdeki ütülü beyaz gömleği çıkarmadan atmıştım kendimi dışarı. Kimsenin bir saatliğine yokluğumu fark edeceğini sanmıyordum. Herkes evin içindeki eksik parçalarla ilgileniyordu. Eğer benim babam gibi bir babaya sahipseniz her şeyin mükemmel olması gerekiyordu. Bir altının kabul edilme gibi bir ihtimali yoktu.
Bense ayrı bir kafada büyümüştüm.
Eksikler, bende bir parçayı kesmiyorsa gözüme batma şansı yoktu. Hayat, her istediğini size dört dörtlük verecek bir mekanizma değildi. Siz isterdiniz ve hayat en doğru şekilde size getirirdi. Bazen eksik olduğunu fark ettiğiniz ve hemen tamamlamak istediğiniz o şey, aslında size yardımcı olmayacak bir parça olduğu için de eksik olabilirdi.
Hayatın başına buyruk işleyişine güvenirdim.
Adımlarımı hızlandırıp gelmem istenilen çıkmaz sokağa hızlı bir giriş yaparken bu başına buyruk işleyişin çarkları yavaş yavaş dönüyordu. Başlangıcım ve bitişimdi karşımda duran ama ben henüz bunun böyle olduğunu bilmeden, bir hesap sorma için burada almıştım soluğu.
"Gerçekten gelmişsin," dedi oğlan. Yanındaki arkadaşının suratındaki gülümseme beni öfkelendirse de belli etmedim.
Belli belirsiz kafamı salladım. "Konuşmak isteyen bendim," dedim. "Sadece nerede olacağını sen söyledin. Ben de senin gelmeyeceğini düşünmüştüm."
"Seni dinliyoruz," dedi oğlan. Adını bilmiyordum.
"Kaan," dedim sertçe. "Benim kardeşim. Şayet benim kardeşim olmasaydı da kimsenin ona istenmediğini söylemesinden haz alacağımı sanmıyorum. Eminim kenarda köşede bir kardeşiniz ya da kardeş gibi gördüğünüz insanlar vardır. İnsanlara cümle kurarken dikkatli olmanız gerektiği konusunda size ilk ve son uyarımdır bu."
Sokakta kahkahası yankılandı. "Ne yaparsın?" dedi. "Babanın silahlarından birini getirdin mi?"
"Kendin söyledin ya," dedim. "Babamın silahları. Ben, bana ait olmayan hiçbir şeyle gitmem bir kavgaya. Zaten kavga etmeye değil, konuşmaya geldiğimi daha önce söylemiştim. Kavga etmeye geliyor olsaydım da canını almak istediğimi kim söyledi?"
"Siz alışkınsınız," dedi. Arabaya yaslanıyordu. Yaslandığı aracın onun olup olmadığını merak etsem de sessiz kaldım. "Babandan kan çekmiştir diye düşündüm. Baban konuşarak değil, silahlarını konuşturarak insanlarla muhatap oluyor diye biliyorum."
Güldüm. "Ben 13 yaşındayım," dedim. "Babamın yaşını da bilmiyorum. Sen de neredeyse benimle aynı yaştasındır ya da daha büyüksündür. Kardeşimsen 13 yaşından da küçük. Belki de silah dünyasını anlayamayacak yaşta. Sence de bana kurduğun bu cümleleri onunla paylaşman babama olan bakış açısını kötü etkilemeyecek mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOKSUN
Mystery / ThrillerSenden mi yoksun yoksa yok musun? Her savaşın bir kazananı olur fakat iş intikama geldiğinde... sonu kestirmek pek mümkün değil.