"Ben artık düşmanının eşiyim," dedi gözleri dolu dolu Öykü. Ufuk, en sevdiği dostu olduğu için değil, hatırladığı tek ve en iyi dostu olduğu içindi bu gözyaşları.
Ona bunca kötülüğün içinde iyi kalmayı hatırlatacak tek insan oydu. Birlikte geçirdikleri her dakika nasıl bir aile kurmak istediklerini konuşmuşlardı ve şimdi Ufuk'a baktığında tarif ettiği ailenin Tuna ile evlilikleri olmadığını görebiliyordu. Tuna ve kendisine bir aile gözüyle bakmıyordu bile. Evlilerdi sadece.
Evlenmek aile kurmak mı demekti?
Her evli aile kurmuş mu oluyordu?
"Düşmanım sen değilsin," dedi Ufuk ona sarılırken. "Eğer olsaydın da ben içindeki vicdana güvenirdim."
Yerine tekrar oturdu Öykü. "Ama kötünün yanında olan da kötü sayılmaz mı?"
"Köleleşmediğin sürece hayır," dedi Ufuk. "Bir gün dört tane tavuk bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çalmışlar. Yumurtayı kümese getirdiklerinde kümeste bulunan diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşünmüşler. Zaman geçmiş yumurtayı getirenler de yumurtayı unutmuş, onun gerçekten söyledikleri gibi büyük bir tavuğa ait olduğuna inanmışlar. Bir anne tavuk yetim yumurtaya kuluçka yatmaya başlamış. Kısa bire süre sonra yumurta kırılmış ama içinden bekledikleri gibi tavuğa benzeyen bir şey çıkmamış. İçinden çıkan tavuk simsiyah kanatlı, ilginç gagalı bir tavukmuş. Herkes ilk defa gördükleri bu tavuk karşısında çok mutlu olmuş. Anne tavuk, bu yetim tavuğu gerçekten kendine aitmiş gibi büyütmeye, ona türlü öğütler vermeye başlamış. Neyi yiyip neyi yememesi gerektiğini, tehlikelere karşı ne yapması gerektiğini anlatmış. Bu siyah kanatlı tavuk da onu dinlemiş, anlamış. Büyüdükçe güzelleşmiş, kanatları uzamış. Diğer tavuklar onun kanatlarına bakmak için gelmeye başlamışlar. Bir gün anne tavuk, havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken yavrunun gözü kartala takılmış. Onun ne olduğunu sorunca kuşların padişahı yanıtını almış. Anne tavuk, ona özenmemesi gerektiğini, ondan önce tüm neslinin ona özendiğini ama kimsenin onun gibi uçamadığını söylemiş. Tavuk o günden sonra ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izlemiş, onlar gibi olabilseydim keşke, deyip durmuş. Yine bir gün siyah uzun kanatlı büyük tavuk, bu ihtişamlı kartalı izlerken de ölüp gitmiş. Onu bir tavuk gibi defnetmişler ama o, gerçek bir kartalmış."
Gülümsedi Öykü. "Hangi kitapta bu konuyla ilgili ne söylüyor?"
"Gönüllü Kulluk kitabında Etienne de La Boetie diyor ki: 'Eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı, pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir.' Hepimizin içinde bir kartal ruhu olduğuna inancım tam."
"Sence bende de var mı?"
Kafasını salladı Ufuk. "Bazıları yapabileceklerinin farkında bile olmadan kendine ait olmayan bir yaşam sürüyor. Bence sen onlardansın. Yeni şeyler keşfetmekten, denemekten, bazen yanılmaktan ve tekrar başlamaktan korkuyorlar. Sen de bu kartal gibisin. Sana ne yapman, neye özenmemen, neyden uzak durman söyleniyorsa onu yapıyorsun ama gerçek sen bu değilsin. En azından benim hatırladığım Öykü bu kadar değil. Alp'i bularak da bu kadar olmadığını kanıtlamış oldun."
Kahvesinin yanındaki suya uzandı Alp. "Ufuk, senin bir şeyler öğrendiğin takdirde bana ulaşacağını biliyordu," dedi. "Eğer Öykü bilseydi izin vermezdi, demişti."
"Onu bırakamam," dedi Öykü.
"Neden?" dedi Ufuk. "Niye bir kez daha başlamaktan bu kadar korkuyorsun? Üzerinde, sana hayatın boyunca yetecek kadar mal, mülk varken bir insan nasıl boşanmaktan korkar?"
"Onu seviyorum."
Kafasını salladı Ufuk. "Onu sevmeye alıştın," dedi. "İkisi arasında büyük bir fark var. Senin kocan olacak adam benden intikam almak için asla bu işlerin içinde olmayan bir kızı kaçırdı ve belki ona işkence ediyor. Ne yaptığını bilmiyoruz bile. Öldü sandık. Düşünebiliyor musun? Ölmemiş olması için her gün dua etmemize, kendi kendimizi teselli etmemize rağmen içten içe öldü sandığımız için elimizden hiçbir şey gelmedi. Ufuk'un karşısına dikilip hesap da sorduğum oldu ama cevap aynıydı. Ölenle ölünmez, dendi bana hep."
"Senden neden intikam almak istedi Ufuk?"
"Annemi öldürdü." Ufuk oldukça dürüst davranmakta ısrarcıydı. Söyledikleri içini yaksa bile Gece'yi almak için elinden geleni yapmaya yemin etmişti. Ölmüşse dahi ölüsünü istiyordu. Geceleri bir başına ağlamaktansa bir mezarlıkta sabahlamak onun için büyük bir zafer olurdu. "Ben de onu tehdit ettim. Önce polise verdim. Yapmaması gereken ama yaptığı bir şeyi gizlice ihbar ettim ve oldukça zarara uğradı. Sonrasındaysa her şeyi senin babana anlatmakla tehdit ettim."
"Bunun için mi kaçırdı Gece'yi?"
"Öyle sanıyorum," dedi Ufuk. "Başka yaptığım bir şey varsa dahi bana söylenmedi."
"Peki, şimdi ne olacak?"
Derin bir nefes aldı Alp. "Ablam iyi mi?" dedi titreyen sesiyle.
"Sanırım değil," dedi Öykü. "Hiç gerçekten iyi olup olmadığını anlamak için bir yakınlaşmam olmadı ama her gün, ona yapılanları izledim. Birini öldürdüğünü sanmasını istiyorlar gibi. Kim olduğundan emin değildim tabi ama bazı geceler odadaki her yeri kana buladıklarını gördüm. Onu tuvalete götürmek için geldiklerinde bir taraftan da diğer kişi odayı eski haline getiriyor."
"Adını biliyor musun?"
"Eşimin sağ kolu," dedi. "Adını bilmiyorum. Öğrenmeye çalışırım ama adı, hayatı gibi onun hakkında bilgi verecek bir detayım yok."
"Hangi saatlerde kimse olmuyor, bir fikrin var mı?"
"Sanıyorum ki her saat o çevrede dolanan biri var." Düşündü Öykü. "Ama ne zaman kimsenin olmayacağını biliyorum."
"Ne zaman?"
"Düğün günümde," dedi Öykü. "Biz evlenirken Tuna'nın tüm adamları bizim düğünümüzde olacak. Buna eminim. O gün bir sıkıntı yaşamamak için her şey mükemmel ilerlesin diye evdeki korumaları bile düğünün yapılacağı yere çağırdı, duydum. Önemli olan onca kamera varken onu oraya girip nasıl çıkaracaksınız?"
İhtişamlı ve sinsi bir gülüş bahşetti Öykü'ye Ufuk. "Kapıları açsak yeter," dedi. "Gece kendi çıkacaktır."
"Diğer adam?" diye mırıldandı Alp.
"Ben hallederim onu," dedi Öykü. "Kolay iş."
Düğününe bir gün kala kendisini taciz ettiği bu sağ kol, bir an bile düşünülmeden Tuna tarafından yok edildi. Ailesine dokunulmadı, aksine gerekli yardımlar yapıldı. Uzaktan birinin onu öldürdüğü bile belli değildi. Bir trafik kazasında, alkollüyken, ölmüş gibi duruyordu. Aldığı alkolden dolayı insanlar onun arkasından ne kadar üzüldüklerini de pek dile getirmediler. Kanında rastlanan uyuşturucuysa varlığına pek de kıymet verilmeyen bu adamın sadece annesi tarafından garip karşılandı. Fakat Tuna herkesi memnun edebileceğinden emin olduğu için kadının konuyu irdelememesi için elinden gelen her şeyi yaptı.
Öykü'nün de söylediği gibi oldukça kolay halledildi.
Düğün günündeyse Ufuk haklı çıktı. Plana göre Öykü kapıları açıp olay yerinden kameraların görmediği noktalardan uzaklaşacaktı. Gecenin çıkması beklenecekti.
Gece gerçekten de kapıların açılma sesini duyunca saklandığı duvarın en dibinden gelen giden olmayınca huzursuzlanarak kalktı, kapıların kilitli olmadığını fark etti. Nereye gittiğini bile önemsemeden çıktı evden. Çok uzaklaşmasına gerek olmadan Ufuk, onu bayıltarak araca bindirdi. Bu kadar uzun zaman içerde kalmış olmasının ve öfkesinin verdiği etkiyle huzursuzluk çıkarmasına müsaade edemezdi. Gece'nin düşüncelerinin aksine kokusunun hala kendi gibi olduğunu düşündü Ufuk. Fakat nedendir bilinmez, onu, onun için yaptırdığı eve, Alp'in yanına bıraktıktan sonra ortadan kaybolacak ve ona ilk dokunan kendi değilmiş gibi davranacaktı.
Ters giden tek bir şey vardı: Kapıları açması gereken kişi Öykü'ydü. Fakat Öykü kapıları açmak için gelememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOKSUN
Mystery / ThrillerSenden mi yoksun yoksa yok musun? Her savaşın bir kazananı olur fakat iş intikama geldiğinde... sonu kestirmek pek mümkün değil.