"Seni tanıma ihtimalimi hiç göz önünde bulundurmadın mı?" dedim.
Kaan, uzun zamandır bakmayı sürdürdüğü noktadan gözlerini yavaş yavaş çekerken suratına garip bir gülümseme yerleştirdi. Beyninde bir anı dolaşıyor olabilirdi -en azından aklıma gelen en mantıklı seçenek buydu.
"Bulundururdum," diye mırıldandı. "Ama galiba konduramadım."
Alaycı bir gülümseme bıraktım ortaya. Titremesine yol açtı, gülümsemelerimin tamamı onda bir bomba etkisi yaratıyordu. "Bana mı konduramadın?" dedim. "Benim yapma ihtimalim ya da benim seni kandırma ihtimalim mi imkânsız geldi sana?"
Kafasını belli belirsiz salladı. "Tam olarak öyle demezdim. Cümleleri çok toparlayamıyorum galiba, nasıl söylenir bilmiyorum." Duraksadı ve sonunda gözleri nihayet benimkileri buldu. "Sen yapmazdın." Birkaç kez tekrar etti bu cümleyi. "İçinde gerçekten böyle deli bir parça olmadığına inanmak istedim belki de. Çünkü deliler ya da delilik yapanlar kötüdür olarak büyütüldüm ben. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, senin kötü olabilme ihtimalin olduğunu düşünmedim. Senin birini öldürebilme ihtimalin? Bence yoktu."
Keskin bir acı geçti içimden. O kadar yavaş geçti ki, bir yerleri tekrar kanattığına, artık kanamayacağından bile emin olduğum, dökülmeye başlayan kabuklara bir bıçak darbesi daha batırdığına emindim. "Buna nasıl inandın?" Karşısındaki sandalyeden kalkıp derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışırken elimi saçlarımın arasında gezdirdim. "Siz herkes sizin kadar çelikten mi sanıyorsunuz? Sırf sizin kalbiniz olmadığı için bir başkalarının da kalbi yok ya da en azından... Ya ne bileyim?"
Cümle kurmak, içimden büyük bir hızla yukarıya çıkan öfkeyle gittikçe imkânsız hale geliyordu.
"Öfkeni anlamıyorum aslında," dedi. "Neticede oradan çıktın."
"Tuna, bir canavar sanırdım," dedim işaret parmağımı ona doğrultarak. "Ama sen Tuna'nın yarattığı daha büyük bir canavarsın. Suçsuz, günahsız bir insanı sırf beğendin ve etkilendin diye, kendince korumak adına orada tutulmasını izledin. Kalbini kırdın, birini öldürdüğüne en az sende abin kadar inandırdın. Sen ya da abin, evinizde pembe panjurlarınız altında mükemmel olduğu sanılan hayatlarınıza devam ederken ben, içeriye verdiğiniz soğuk hava dalgasından korunmaya çalışıyordum. Neden üşümemi istediğinizi bile bilmiyorum."
"Bize muhtaç ol istedi sanırım," dedi bana garip bir bakış atarak. Gerçekten bunca zaman onu kandıran ben miydim, o mu beni kandırmıştı, cümlelerinden ayırt etmesi zordu. "İnsan üşüyünce battaniyeye ihtiyaç duyar. Ama senin onu elde edebilmen için bize yalvarman gerekiyordu. Sahi, neden yalvarmadın? Neden abimin isteklerine bir türlü karşılık vermedin?"
"Dalga mı geçiyorsun?" dedim şaşkınlıkla.
Kafasını hayır anlamında iki yana salladı. "Hayır, gerçekten merak ediyorum. Senin gibi onlarca kız, hep bir şekilde itaat ettiği için kurtuldu. Onların hepsini serbest bıraktı. Öldürmek de bir serbest bırakma biçimi diye düşünüyorum."
Gözlerimin önünde var olan kendi hikayemle başka hikayeler birleşmeye başladı. Acı, bedenimi ele geçirmedi. Adeta benimle bütünleşti. Tuna'dan bir gram dahi korkmayan benliğimi korku esir aldı. Ne yapacağımı bilemediğim ilk an, bu an olmasa da son an olmasını diledim.
"Bir dosya," dedi gözlerini benimkilerden ayırmadan. "Abimin evinde, kamera odasında bir dosya var. Kimlerin, nasıl öldürüldüğü yazıyor. Kendi hikâyene acımak yerine biri o kapıyı açıp seni oradan çıkardığı için şükretmeye başlasan iyi olur. Çünkü bu herkese yaptığın deli ayakları, beni gördüğün üzere, artık çok da irdelemiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOKSUN
Mystery / ThrillerSenden mi yoksun yoksa yok musun? Her savaşın bir kazananı olur fakat iş intikama geldiğinde... sonu kestirmek pek mümkün değil.