Şu hayatta en sevdiğim şey, terasta manzaraya karşı bir şeyler içebiliyor olmama şükretmekti. Hem hala hayatta olduğumu ve sağlıklı olduğumu anlayabildiğim hem de en iyi düşündüğüm yerde huzur aradığım noktaydı burası. En büyük sevincimde de en büyük acımda da kendimi hep terasta bulmuştum.
Yeni evimin terasının eski evimle kıyaslandığında daha büyük kalıyor olması ilk gördüğümde en sevindiğim şeydi.
En üst kata insanlar gizlice giremez, hırsız girme ihtimali olmaz diye kirasına bile bakmadan atlamıştım. Aradan aylar geçtikten sonra kiranın bir dublekse göre oldukça ucuz olduğunu fark edince bu durumun önce dubleksi ısıtmanın zor olmasından kaynaklı olduğunu düşündüm. Nitekim sonrasında buna rağmen ücreti oldukça uygun bulup ev sahibinin adını sormak geldi aklıma. Tam da tahmin ettiğim gibi Ufuk'tu.
Benimle her zaman telefonda konuşan onun adamlarından biri olsa da evin sahibi büyük aşkım Ufuk'tu. Ne romantik, değil mi?
Birilerinden intikam almak için kolları ilk sıvadığımda onun evinde oturduğumu bilmiyordum ve ona nasıl zarar verebilirim, diye düşünüyordum. Oysa şimdi? Hala o kadar kızgın mıyım Ufuk'a çok da emin değildim. Kırgınlık ve kızgınlık arasındaki ince ipi göremeyecek kadar yorgun hissediyordum kendimi.
Beni sevmemiş miydi?
Sevip elinden bir şey gelmemiş miydi?
Hala anlayamadığım noktalar vardı ama eskisi kadar almak istemiyordum cevapları. Eskiden duymak için çırpındığım cevaplar, şimdi bir illüzyondu gözümde. Ne anlatılırsa anlatılsın inanacaktım ama doğru olup olmadığını asla bilemeyecektim. Öğrenmek için şansım vardı ama onun da karşısına çıkamayacak kadar tedirgindim.
Ne diyecektim ki Tuna'ya?
İzlerken zevk alıp almadığını mı önce sormalıydım, aynısını Öykü'ye yapıp izlettiğimizde nasıl hissedeceğini mi görmeliydim?
Bu benim intikamım mıydı, Ufuk'un mu?
Cama yansıyan karartı birkaç saniyeliğine beni tedirgin etse de keskin parfüm kokusu kim olduğunu anlamamı sağladı. Bu sefer gizlice girmek yerine ben de kalıp kalamayacağını sormuştu. Ben de sebebini sorgulama gereği duymadan ve ne demeliyim diye düşünmeden "evet" demiştim.
Ufuk Yenilmez'e sürekli yenilecek miydim?
Bir de bu yenilme esprisini sürekli yapıp yapmayacağım kendi içimde gündem olan bir konuydu tabi. Fakat o kadar güzel bir espriydi ki bayatlamıyordu.
"Ne düşünüyorsun?" dedi elindeki şarabı ve kadehleri masaya koyarak.
Masaya bıraktıklarına garip bir bakış attım. "Onu nereden buldun?"
"Aldım," dedi bana garip garip bakarak. "Sadece neden burada kalmak istediğimi değil, elimdekileri bile sorgulamadan evet dediğin için garipsemeni normal buluyorum."
"Kıyafet getirdin sanmıştım," dedim. "Gerçi dolabımın en üstünde Alp'in kıyafetleri var. Bilirsin diye düşünüp şaşırmıştım ama başkalarının kıyafetlerini giymeyi sevmediğin için emin olamadım."
"Askerde çok severdim milletten tişört çalmayı," dedi gülerek. Bir süre bana garip bakışlar attıktan sonra devam etti. "Başkalarının kıyafetlerini giymek çok da problem değil aslında benim için. Onu nereden çıkardın?"
"Babanın kıyafetlerini atmışsın."
Kafasını salladı. "Babam olduğu için atmıştım. Ayrıca atmamıştım, dağıtmıştım. Benimle yaşayacak halleri yoktu. Asıl senin başkalarının kıyafetlerine karşı bir antipatin var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOKSUN
Misterio / SuspensoSenden mi yoksun yoksa yok musun? Her savaşın bir kazananı olur fakat iş intikama geldiğinde... sonu kestirmek pek mümkün değil.