29. Bölüm: Ufuk VS Tuna

6 2 0
                                    

İlk kitap yazmak istediğimi kendimle paylaştığımda çok küçüktüm.

Bir kitap nasıl yazılır biliyordum ama nasıl bitirilir kısmından çok da emin olmadığım bir yaştaydım. Gerçekten bir kitap yazmanın, bir kurgu gerektirdiğini, olay akışını iyi değerlendirmenin önemli olduğunu ya da küçük gözüken detayların atlanmaması gerektiğini ne yazık ki bilmiyordum. O kadar bilmiyordum ki, yazdığım bölümün başını, sonuna geldiğimde unutuyor ve bir bölüm yazana kadar akla karayı seçiyordum.

Sonra bir gün yazarlıkla ilgili bir konuşma dinlerken, bunun bir plan işi olduğunu fark ettim. İşin içine plan girdiğinde bunu zaten yapabileceğimi biliyordum ama ilk kitap yazmamın üzerinden sekiz yıl geçmişken çok okunanlara girecek bir kitap çıkaracağımdan henüz haberim yoktu.

İlk yazdığım kitap bir gençlik romanıydı. İçerisinde bir anlam aranabilirdi ama şimdiki yaşımla kıyaslandığında bir anlam bulması zordu.

Sonra daha büyük bir şey yapmak istediğimi fark ettim. Daha insanların bakış açılarını değiştirebilecek ya da beni onlarla aynı bakış açısında yahut aynı duyguda buluşturabilecek bir şey aradığımı fark ettim. Yıllar boyunca insanlarla konuşurken konuşmayı ne kadar sevdiğimi anlamıştım. Benimle konuşmaya başlayanın da bunu anlaması çok uzun sürmüyordu. Ama üzerine konuşmaya değecek daha başka cümleler arıyordum. Daha başka fikirler belki?

Nihayet çok özgür bir şekilde, içine biraz aksiyon, biraz duygu ve biraz fikir katıp yazdığım ilk kitap beni güzel bir noktaya getirdi.

O zamana kadar düzenli olarak okuyucum olmadığı için ya da ailem, "Bu kız ne yazıyor?" diye bakma gereği duyup ciddiye almadıkları için günbegün kırılan heveslerimde bir tohum filizlendi. Benim için yeni bir umut oldu. Bu umut, beni önce çok mutlu etse de işin bu kadar kolay olmadığını, okuyucunun eleştiri adı altında "hakaret" boyutuna ulaşma amacı güden bir topluluğunun da olduğunu bu evrede anladım.

Baş etmeye çalışırken verdiğim mücadele, bunca yıl hayatım için verdiğim mücadeleden fazlaydı. Fakat belki alıştım belki de sevdiğim şeyi yaptığım için isyan etmemeye karar verdim. Doğru cevabın hangisi olduğunu bilmesem de yazmaya devam ettim. Kitap yazdığım dönemlerde de gerçekten kafamın içerisindeki yazabilmek ve başkalarından etkilenmemek adına tüm platformlardan çekildim. Fakat onlarca kitap çıkarma hayalim bir seriyle kaldı. Belki bugün tüm intikamı bir kenara bırakıp dönsem bir seriyle kalmayacaktı ama bu intikam işine girişmeden önce en büyük hayalim, bu işten hemen sonra geri dönmekti. Yapmayı sevdiğim tek işi yapmak ve ülkenin diğer ucundaki bir insanla aynı satırda göz göze gelip hüzünlenebilmekti.

İnsanlar mutluyken de mutsuzken de bir arada güzeldi.

Tuna ve Kaan'ın tutulduğu küçük depodan içeri girerek etrafa bakındım ama bizimkilerden birinin sesini duyamıyordum. Elimdeki yemek poşetini çocuk gibi sallaya sallaya mutfağa giderken bir gün bu depodan kurtulmak zorunda olacağımız için de oldukça üzgündüm.

Ufuk'un işi için kullandığı bu depo oldukça uzun zamandır boştu. Neredeyse tüm depolarına -depolar birbirlerine oldukça yakın olduğu için- yer altından geçilebiliyordu. Ne zaman buraya gelsem en büyük korkum hiç tanımadığım biriyle karşılaşıp onu dost sanmak olurdu. Yaptığı işi sevmiyor oluşumun en büyük sebebi de belki kimin dost kimin düşman olduğunu asla anlayamıyor oluşumuzdan geçiyordu.

Bundan aylar önce Ufuk'un en büyük düşmanı Tuna'yken onunla hemfikirdim. Fakat bugün Tuna'yı en büyük düşman olarak gördüğümü söyleyemezdim. Ona kızgınlıklarım ya da garip olsa da kırgınlıklarım vardı. İnsan düşmanına kırılmaz gibi geldiği için de ona olan bakış açımı ya da ona karşı ne hissettiğimi düzenli olarak sorguluyordum.

YOKSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin