Böyle mi olmalı?
Birileri, birilerinin canını yakmalı ve intikam zinciri sürekli uzamalı mı?
Bir savaş, bir yarış, kimse ölmeden bitmez mi?
Aldığım nefeslerin ciğerimi acıttığını fark etmemin üzerinden çok geçmemişti. Her içime çektiğim nefesle, yaşam fonksiyonlarım için gerekli olan oksijenin canımı yaktığını, adeta beni zehirlediğini fark ediyordum. Artık yaşamam için oksijene değil de sevgiye ihtiyacım vardı. Zira içinde bulunduğum intikam alma hırsı ve dönüştüğüm canavar, beni günden güne yoruyordu. Eskisinden daha çok 'insan' gibi hissetmeye başlıyordum.
Tam otuz gün.
İçeride kaldığım otuz gün boyunca, ne öğrenmiştim?
Delirmeyi.
Sebebi neydi?
Ölmemek.
Eskiden, bir şey yapmak istediğimde, başkaları bu yapmak istediğim şeyi onaylamadığında bir öfke tüm bedenimi ele geçirirdi. İnsanlarla savaştığım yetmiyormuş gibi bedenimi ele geçiren o öfkeyle de savaşmak zorunda kalırdım ve herkese, her şeye, kendime bile, zarar verirdim.
Büyüdükçe öfkeyle baş etmenin yollarını bulduğumu sandım. Fakat karşıma daha büyük bir savaş geldiğinde o yolların hiçbiri işe yaramadı. Zaman içinde fark ettim ki benim baş etmenin yolunu sandığım şey, alışmaktan ibaretti.
İnsanların ne zaman, neye kızacaklarını öğrendiğim için kendimi hazırlıyordum belki de. Bu hazırladığım tepkilere, en iyi reaksiyonla karşılık veriyor ve öfkeyle baş etmenin bir yolunu bulduğumu sanıyordum. oysa baş etmekten oldukça uzaktaydım.
Hayat, bana hiç bilmediğim bir deneyim yaşattığında, adamın biri intikam için beni otuz günlüğüne bir yere kapattığında, o öfkeyle baş etmenin kolay bir yolu vardı: Korku. Tam o anın içinde korkma duygusu, öfke duygusunu bastırdığı için herhangi bir yöntem kullanmaya gerek yoktu. Ne kadar öfkeli olursam olayım, sırf biri canıma kast eder diye kimseye o öfkeyi yansıtmak adına bir şey yapamazdım.
Nitekim kendimi canlı bir şekilde şehrin sokaklarına attığımda artık oradan kalan bir korku yoktu. Karanlıktan, kandan korkmak vardı ellerimde belki ya da yüksek sesin beni oldukça rahatsız ettiği gerçeği vardı. Fakat birinin bana zarar verme ihtimalinden korkmuyordum. Orada, bir odanın içinde, kaçacak bir yer bile yokken ne kadar savunmasızsam, delinin biri eline bir silah almadığı müddetçe, şehrin sokaklarında ya da kendi çöplüğümde o kadar güvende hissediyordum kendimi. Kendi çöplüğümde en kestirme yolu biliyor, şehrimin ise çıkmaz sokaklarının nerede olduğunu hatırlıyordum.
Bazen kendi kendime biri evime gizlice girerse ne yapacağımı oldukça fazla düşünürdüm. Bin tane senaryo oluşturur, her seferinde bir şekilde çözüm yolu bulduğumu hayal ederdim. Anlık da olsa kendimi güvende hissettiğim, güçlü olduğuma yürekten inandığım gerçeği beni mutlu ederdi. Fakat sonra hayal bitince, ben gözlerimi açtığımda, o kadar da mutlu hissetmezdim. Çünkü sıradan bir insanın bunu düşünmesine, bunu hayal etmesine gerek yoktu ama hayat, beni bunu hayal etmeye mecbur etmişti.
Evden çıktıktan sonra okuduğum neredeyse yüzü aşkın kişisel gelişim kitabı beni iyi hissettirmiyor sandım. Oysa ben, onların bana anlattığı şeyi anlamaya hazır mıydım? İnsan neyle karşılaşırsa karşılaşsın, kendini toplamaya başlamadan önce acı edebiyatı yapmayı seven bir varlıktı.
"Evet, artık kendime gelmeliyim," demek oldukça zordu. Benim için de öyle oldu.
Bazen haksızlığımı yaşadıklarımla haklılığa çevirmeyi bir başarı saydım. Uğraşmama gerek yoktu, biraz göz yaşı, biraz yaşanılanlardan kesit ve bitti. Her seferinde bu şekilde haklı çıktığımı görünce artık haksız olmanın da haklı olmanın da bir anlamı kalmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOKSUN
Mystery / ThrillerSenden mi yoksun yoksa yok musun? Her savaşın bir kazananı olur fakat iş intikama geldiğinde... sonu kestirmek pek mümkün değil.