"Günaydın," dedim Tuna'ya. Sesime yansıyan enerji gözünü ilk açtığı anda onu oldukça şaşırtsa da oturduğu yerden boynu bükük bir şekilde uyuduğu için muhtemelen yaşayacağı boyun ağrısı geçene kadar bu enerjiyi anlayamayacaktı.
Etrafına ve olduğu yere bakınıp kafasını sallamakla yetindi.
"Nasılsın?"
Başını sürekli hareket ettirme ihtiyacından anladığım boyun ağrısı hakkında konuşmak yerine -ki ben olsam söylenirdim- şaşkın şaşkın, "İyiyim," dedi. "Sen nasılsın?"
"İyi olmaya çalışıyorum," dedim karşısındaki sandalyeye oturarak. Aramızdaki masadan bana ulaşamayacağını biliyordum. Elleri ve ayakları bağlı, ayrıca birkaç gün psikolojik şiddet görmüş birine göre fazla sakin görünüyordu.
"Nasıl geçti birkaç günün?"
"Sorgulayarak," diye cevap verdi.
Güldüm. "Neyi sorguladın ve nasıl çıkarımlar yaptın?"
"Genel," dedi. Uzatmak istemediği belli oluyordu.
Birkaç gün boyunca, ona bize muhtaç olduğunu ve Öykü'nün hayatının onun bize davranış şekline bağlı olduğunu vurgulayacak, anlamasını sağlayacak şekilde davranılmıştı. Bu sessizliğini sadece buna bağlamak doğru değildi. Evet, Öykü'ye zarar gelmesin diye bu derece sakin kaldığını düşünüyordum ama Öykü'yle ilgili durumlar olmadan, o bütün bu psikolojik şiddeti yaşamadan önce de buraya onu aldığımız ilk gün de oldukça sakindi.
Kimseyi, geldiği ilk günden beri, öldürmekle, buradan çıktığında canlarını yakmakla ilgili tehdit etmemişti. Kısaca, bir canavara yakışır hareketler sergilememişti.
Ona olan öfkemin bir çırpıda geçtiğini söylemek kendime yapacağım bir saygısızlık olurdu. Ayrıca yalan da sayılırdı. İlk günkü kadar taze olmaması dışında hala ona karşı bir öfke duyuyordum ama eskisinden daha fazla insanlık çalıştırdığım konusunda bence herkes benle hemfikirdi.
Kaldığım yerden ilk çıktığımda düşündüklerimi düşünmeye hala devam ediyor olsaydım, onun hayatta olmasının ve sadece psikolojik şiddet görmesinin imkânı yoktu. Bana uyguladığı hiçbir cezayı ona uygulamamış, sadece ne hissettiğimi anlayabilmesi için elimden geleni yapmaya çalışmıştım.
Ben, bir kafeste kapalıyken, ne hissettim ve neden bu hale geldim, bilsin istedim.
Tüm bunların yanı sıra yine ilk çıktığım halimde olsam, şu anda burada ona hesap sormak için bulunuyor olurdum ama hesap sormak için burada değildim. Gerçekleri bir de onun ağzından dinlemek istiyordum. Bana kendini açıklasın, yapmışsa yaptığını itiraf edebilsin, şayet yapmamışsa da neden onun üzerine oynandığını söyleyebilsin istiyordum. Benim zamanında söyleyemediğim ve konuşamadığım her şeyi anlatabilme gücünü ona kendi ellerimle veriyordum.
Neler söyleyeceğini de merak ediyordum.
Ne yazık ki, içimdeki ses, sadece benim değil, en az onun da benim kadar kandırılmış olma ihtimalinin olduğunu söylüyordu.
"Neden bu kadar sessizsin?" dedim bu seferde. Onunla konuşmayı seviyordum. Fakat bunun, onun Tuna Candan olmasıyla bir alakası yoktu. Onunla konuşmayı seviyordum çünkü gözümde bunca ilahlaştırdığım, canavarlığın son noktasında gördüğüm ve deli gibi korktuğum birinin şimdi insani cümleler kurabiliyor olması, bunu görebilmek beni heyecanlandırıyordu.
Böylelikle gözümdeki büyüsü bir illüzyon gibi geliyordu.
Sanki benim yarattığım, gerçeklik dışı bir şeymiş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOKSUN
Mystery / ThrillerSenden mi yoksun yoksa yok musun? Her savaşın bir kazananı olur fakat iş intikama geldiğinde... sonu kestirmek pek mümkün değil.