🌐 Sorgu 🌐

34 7 44
                                    

Gülümseyerek gözlerini kapattı ve Tanrı'ya dua etmeye başladı: bu gümüş ışığının asla sönmeden parlamaya devam etmesi için Tanrı'ya yalvardı, tek mutluluk kaynağı bu gümüş ışığına aitti...

🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐

Hakîm Bakış Açısı:

  Zaman bazılarına ölüm gibi, bazılarına hızlı akan kum saati gibi geçiyordu; ne dengesizdi ama... Birisine bile aynı değildi zaman, hiç kimseye aynı olmadığı gibi... Zaman kimseye ait değilken ve her zaman akmaya devam ederken nasıl aynı geçebilirdi ki insanlara? Bir günü diğer gününü tutmayan birçok insan etrafta dolaşırken aynılık ifadesini nasıl yakıştırabilirdi zamana insanoğlu?

  Ama hızlı kavramını yakıştırabileceğimiz birisi varsa o da gözleri bağlanmış bu bedendi. Sorgu odası gibi bir yerdeydi, gözleri ve elleri bağlıydı. Oturtturulduğu sandalyede sessizce bekliyordu, sessiz kalmasından başka şansı yoktu: hem burada üstün pozisyonda değildi hem de onun susmasını sağlayan birçok sesle uğraşıyordu kafasında.

  O kafasındaki seslerle uğraşırken içeriye birisi girmişti. Kapıda durup ona baktı, bu çocukları yakalamış olabilirlerdi ama kendisini onun yerine koyunca pek de güzel bir ortam olmadığını kavrayabiliyordu.

  Yaslandığı kapı pervazından uzaklaştı ve gözleri bağlı bedene yaklaştı. Bedenin arkasına geçip gözlerini bağlamış olan bez parçasını çözdü.

  Gözleri açıldığında o da karanlıktan kurtuldu. Az önce hapsolduğu karanlık yerini aydınlığa bırakmıştı. Gözleri aydınlığa kavuşunca anlamaya ve algılamaya çalıştı etrafı. Etrafı seçtiğinde karşısında tanımadığı bir yüzle karşılaştı, bu yüzü görmek istemiyordu o yüzden sinirlendi. Onu deli eden onlardı.

- Beni buraya neden getirdiniz?

Diye çıkıştı karşısındaki bedene. O ise onu takmadan konuştu.

:A-a, olmadı böyle. Tersler gibi. Kalbimi kırdın.

Diye söyledi alaylı bir şekilde, bunu söylerken de elleri ile kalbini tutuyordu.

  Bu davranışlar çok itici geldi ona, yüzünü buruşturmak istedi fakat yapamazdı, onun yerine içinden ona konuşmakla yetindi. "Sen de benim beynimin ayarlarını" dedi karşısındaki çocuğa ithafen. Ona ne diyebilirdi ki? Burada güçlü olan oydu şu an, ona olan en ufak ters cevabı kendi hayatı demekti ve susmayı tercih etti. Susmaktan ne kadar çok nefret ettiğini hatırladı. Bu nefretine söylediği söz geldi aklına: "Asla susmayacağım; haksızlıklara, kötülüklere karşı. Hiçbir şeye susmayacağım."

  Kararlı bir şekilde ve hiç durmadan söylemişti bunu ama şu an bu kararlığı bir işe yaramıyordu onun için. Kesik bir nefes verdi. Asla demeyi bırakmalıydı, asla dediği şeyi yapıyordu şu an.

:Konuşmamız gerekli...

Diye söyledi karşısındaki beden ve ona doğru yaklaşıp baktı. Ona sorgular bir şekilde baktı, o istemiyordu ve bunu ona içinden belirtti. "Ama ben istemiyorum." dedi ve ona dik dik bakmaya devam etti. Kafa tutmayı severdi ama buna bile gücü yoktu şu an.

  Değişik değişik sesler duyması bir yana bütün yaşamı boyunca yaşadığı ve yaptığı şeylerin cezasını çekiyordu sanki, bu sesler onun başıydı.

:Dökül, ne biliyorsan.

- Bir şey bilmiyorum...

Diye onu reddetti. Ah, şu an ona çok güzel kafa tutabilirdi.

:Neler bildiğini ikimiz de biliyoruz. Anlat hadi.

- Neler bildiğimi biliyorsan neden beni zorluyorsun?

🌌 7 Fates 🌌 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin