Ateş çemberi, onlar olduğu süre zarfı boyunca onlara labirentin içindeki tehlikeli ışıkları olarak yol gösterecekti.
🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧
Yoongi'den:
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama artık bu seslere daha fazla dayanamazdım, artık negatif şeyler düşünmemeliyim ki artık buradan çıkabilelim o yüzden bu tuhaf düşüncelerden kendimi uzaklaştırıp yeniden bir yerlerden çalışmalara başlamam gerekiyordu.
Yatmış olduğum, hiç sevmesem de alıştığım, sert zeminden kalktım. Etrafıma baktım, herkes yine kendince takılıyordu. İlk olarak Hoseok'u inceledim: kendi hâlinde duruyordu yerinde. Hoseok'un şirinliğini ve pozitif düşüncelerini çalmışlardı, Hoseok artık gülümsemiyordu onlar yüzünden ve artık o da savaşmayı bırakmıştı.
Başımı sol tarafıma çevirdim ve Jin hyung'a baktım. Her zamanki yerinde duruyordu ve sakince karşısındaki duvarı seyrediyordu artık sadece yemek yiyor ve tavana bakıyordu, geçen sefer onunla konuşmaya çalışsam da bir kelime bile cevap vermemişti. O da benimle konuşmak istediğinde ben ona bir şey söylemediğimde benim gibi hissediyordu o da kesinlikle, bir cevap alamamak ve hep kötü yüzler görmek onu da yıpratmış olmalıydı.
Bakışlarımı çaprazımdaki Jihoon'a çevirdim. Yere bir şeyler yazıyordu gene elleriyle, kendini planlara vermiş gibi hep bir şeyler yapıyordu sonra sanki hep bir şeyleri yanlış yapmış gibi kafasına vuruyordu ve geriye çekiliyordu.
Onlara bir kez daha bakarken karar almaya çalışıyordum. Bu sefer sıra bendeydi, ben deneyecektim yani eğer bir şeyleri denemezsem kendimi kaybecektim. Kendimi kaybetmektense bir şeyi denerken kaybetmeyi tercih ederim.
Yerimden kalktım ve sağ tarafıma -Hoseok'un olduğu tarafa- doğru yürümeye başladım. Hoseok bana bakmayıp yere bakarken ben onun yanına oturdum ve sırtımı soğuk duvara yaslayıp kafamı ondan tarafa çevirip baktım. Hak etmiyorduk burada olmayı, bu tuhaf muameleleri hak etmiyorduk. Hoseok böyle değildi, onun yüzü hep parlakken - ki şu anda da öyle ama- solmuştu burada.
Ben ona bakarken konuşmaya başladım, artık konuşmak istiyorum yoksa buradan kurtulamayacağız.
Ben:Belki de her şey benim suçumdu Hope...
Diye girdim cümlelerime ve yeniden ona baktım. Bir şey demiyordu ama beni dinlediği kesindi.
Ben:Sana doğru düzgün taktik vermeyen bendim, o yüzden buradayız...
Diye söyledim, sesim artık kısık çıkabiliyordu o yüzden şu an kendimi zorlamadan konuşabiliyorum ona karşı.
Ben:Ama, bunları atlatmalıyız o yüzden bunları düşünmeyi bırakmalıyız. Geçmişte takılı kaldık ve asla şu ana odaklanamıyoruz, bu geçmişi bırakmalıyız. Evet büyük hata yaptık ve hepimiz bunun pişmanlığını çekiyoruz ama bununla takılı kalmamalıyız, hata yaptıysak yaptık ama şu anı hatamızı düşünerek değil nasıl düzelteceğimizi düşünerek geçirmeliyiz. Hadi Hope, kendine gel ve lakabın gibi umut ol yeniden.
Diye fısıldadım ve sustum. Bundan sonra ne söyleyebilirdim cidden bilmiyorum. Bundan sonrası onun kararıydı, onun kararına karışamazdım.
Hoseok'a bakarken benden tarafa döndü ve göz göze gelmemizi sağladı. Gözleriyle karşılaştığımda gözlerini kan çanağına benzettim. Bunun sebebi: onun konuşması için zorlamışlardı ve buraya geldiği gibi ağlamıştı. Bana hep güçsüz olduğunu sayıklayıp ağlamaya devam etmişti. Onu böyle görmek çok kötü bir histtirmişti bana. Jin hyung da böyle hissetmiş miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌌 7 Fates 🌌
Fanfic7 farklı kader. Yıl 2197. Dünya'ya dev kaplanlar saldırmaya başlamıştı. Bu kaplanlara "Beom" deniyordu. Beomların saldırma nedenini kimse bilmiyordu. Aslında bunun cevabı çok basitti.... -7 Kader - BTS / Bangtansonyeondan / Bangtan - Dip Not: Bölü...