💫 Gümüş Işık 💫

34 8 90
                                    

Bedenimi ele geçiren sakinlik yanında uyku da getirmiş ve gözlerimi kapattırmıştı bana...

💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫

Hakîm Bakış Açısı:

  Bedeni bir tüy gibi hafifti ama acı barındırıyordu bu yeryüzünde. Acının yanında bazı duygular da bu bedene ev sahipliği yapıyordu: üzüntü, sinir, korku, sevgi ve onun doğurduğu kaybetme korkusu...

  Birkaç saat öncesine kadar gözleri, beyni ve kalbi çalışırken şu an ruhu dahil her şeyi uyku altındaydı... Rüyalarında bir suret ona ev sahipliği yapıp iyi geliyordu, bedenin rahat olması bu suretten ötürüydü. Ne bilinci bunu fark edecek kadar ayıktı ne de dışarıdakiler onu anlayacak kadar duyguya sahipti...

  Gülümseme sebebi olan beden yavaşça ona yaklaştı, ama gülümsediği bedenin az önce yüzünde bulunan gülümseme yok olmuştu. O bunu takacak değildi, o hâlâ daha mutluydu ve o mutlulukla ona bakıyordu. Beden ona yaklaştı ve karşısında durdu, gözlerini buluşturduklarında gözleri birbirine destan yazmaya başlamıştı, onlara sadece sessiz olmak düşmüş ve birbirlerinde kaybolmaya başlamışlardı.

  Gözlerine hayran kaldığı beden başını kaldırdı ve ona yukarıdan baktı. Tam yeniden gözleri destan yazacakken karşısındaki beden onun omzundan itmiş ve yere düşmesini sağlamıştı. Düştüğü yer, zemin değildi: uçurumdu...

  Ama bu kısmı görmeden uyandı hızla, gözlerini açtı ve gözlerinin ilk gördüğü şeyleri ayırt etmeye çalıştı. Beyaz ışık, tanımadığı yüzler...

  Ruhunun beklediği yüz bu olmadığı için husursuzlaştı ve ruhunun kontrolü ile kaşlarını çattı. Bunlar da kimdi şimdi, aradığı beden neredeydi?..

  O tuhaf yüzler bir şeyler söylüyorlardı kendi aralarında, aralarından birisi onun uyandığını fark edip onlara söyledi ve hepsi ona baktı. Yüzlerinde maske vardı, sadece gözler görülüyordu ve başka bir şey yoktu...

  Olduğu yerde dikleşmeye çalıştı ama bileklerindeki kelepçeler buna engeldi. Bileklerine bakacağı sırada bedeni uzandığı yere geri yatırıldı dış etkenle. Kendisini yatıran bedene kızmak istedi; hissetti de, ruhu bir anlığına sinirle bir olmuştu. Ama o sinirlenmeden yeniden uyutuldu ağzındaki maske ile.

  Neler olduğunu anlayamayacaktı beden, yağmur fırtınalarının ve karanlığın içinde kalacaktı gerçekler. O ise ışığını arayan bir gezgine dönecekti; gerçekleri arayacaktı, anlamaya çalışacaktı bu yaşadıklarını. Gerçekler bir giz perdesinin arkasına saklanmışken o sadece umut edecekti. Gerçeklerin peşinden koşup gerçeği anlamaya çalışacaktı, anladığında ise her şey için çok geç olacaktı.

  Bu burada görevli olanlar için çok basitti, yani sadece onlar öyle düşünemediği için bulamıyordu. Her şey çok basitti: her şey nefretle başlamış ve nefretle bozulmuştu. Hepsi geçmişte başlamıştı... Geçmiş, şimdiyi etkiliyordu; geçmişte yaşanmışlıklar şimdinin akışını bozuyordu. Şimdiyi bozan şey ise gelecekte olacak olayları bozuyor; şimdi, geleceği değiştiriyordu... Her şey öyle olmaz mı zaten? Kelebek etkisi ya da domino taşlarının yıkılışı gibi değil miydi olaylar? Her şey birbirini etkiliyor ve tetiklemiyor mu? Sabah kalkmamızı, önceki gece etkilerken; gece yatmamız, ertesi sabah uyanmamızı etkilemiyor mu? Bu örneği hafife almayın, uyanmama olasılığınızın her zaman bir köşede sizi izlediğini unutmayın...

  Bütün yaşananlar, bunların olmasını sağlayanlardan dolayıydı. Eğer geçmişte hata yapmasalardı şimdi belki her şey normale dönecekti ama kimse bunu anlamadı ve zaman akışının onları götürdüğü şekilde hareket etmeye devam ettiler...

🌌 7 Fates 🌌 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin