Şimdilik güçsüz gibi davranıp kafa karıştırması gerekiyordu, asıl oyun bundan sonra başlıyordu...
🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠
Jin'den:
Gözlerimi açtığımda bizi kapattıkları yerdeydim yeniden. Dün beni sorguya almışlardı ve konuşturmaya çalışmışlardı, ama onlara konuşmamış onun yerine dik dik bakmıştım, bu davranışım ile onları sinir etmiştim ve istediğim amaca varmıştım. Karşımdaki aptal en sonunda benimle uğraşmak istememiş ve çekip gitmişti. Ya bana Yoongi karşı koyamıyor ve dayanamıyor, sen mi dayanacaksın?
Görevli aptal şahsı çıktıktan sonra içeriye başka bir görevli girmiş; ellerimi ve bileklerimi bağlamış beni buraya getirip bırakmıştı. İşte şimdi gözlerimi çözmüş etrafa bakıyordum. Odada adece Jihoon vardı ama kendini kapatmış gibi duruyordu. Hoseok ve Yoongi ise ortada yoktu, büyük ihtimalle onlar da benim gibi sorguya gitmişlerdi.
Ben:Jihoon, iyi misin?
Diyerek oturduğum yerde dikleşip ona baktım; bana bakmadan kafasını evet anlamında salladı, yalan söylüyordu ama zorlamadım onu. Kendini kandırıp bu şekilde geri gelebilirdi, ben öyle yapmıştım.
Kapının açılma sesi ile o tarafa baktım, kapının açılması ile içeriye biraz ışık dolmuştu. Siyah olduğuna karar kıldığım duvarların koyu lacivert renge sahip olduğunu gördüm. Karanlıkta hiçbir şey seçemem ama denemek istedim.
Kapıya dikkatle baktığımda içeri maskeli 2 kişi girdi ve onların yanında gözleri bağlı Hoseok ve Yoongi vardı. Adamlara saldırmam pek doğru bir hareket olmayacağı için bir şey yapmadan onlara baktım. Görevliler, bizimkilerin uyudukları yerlerine koyup geri çıktı.
Görevlileri soğuk gözlerle izlesem de onlar çıktıkları gibi soğuk bakışlarımı attım üzerimden ve ayağa fırlayıp hemen Hoseok'un yanına gittim. Hoseok'un gözündeki göz bandını açtım ve onu yeniden kendi bölgemize aldım, ben gülümseyerek ona bakarken o da gözlerini araladı.
Ben:Hope, iyi misin?
Diye sordum sesimin şefkatli çıkmasını çabalayarak. Gözlerine umutla bakarken o kafasını hayır anlamında iki yana salladı. O hep gerçekleri söylerdi, çok nadir bizim kalbimizi kırmamak için yalan söylerdi. Bu özelliğinden vazgeçmemesi şu an çok iyiydi benim için.
Gülümsedim ve kollarımı iki yana açıp ona sarıldım. Hepimizin ihtiyacı vardı, birisine iyi olmadığımızı söylediğimizde beklediğimiz şeydi bir sıcak kucaklaşma... Ve bunu birimizin yapması gerekiyordu, her ikimiz de kötüydük evet ama şu an o benden daha fazla ihtiyaç duyuyordu kucaklaşmaya. Hem o bizim umudumuzun güneş ışığıydı, onun parlaması hepimize iyi gelir.
Biraz böyle sarılı kaldıktan sonra ondan ayrıldım ve onu karşıma alıp gülümsedim.
Ben:Biraz kendine zaman ver. Sen güçlüsün, başarırsın. İnanıyorum.
Diye ona umut vermeye çalıştım o da bana tamam anlamında kafasını salladı. İçinden geçirdiklerini çok iyi biliyorum, kaç senelik arkadaşlarım onlar benim, hepsini çok iyi tanırım ama onları tanıdığım kadar kendimi tanıyamıyorum. Ne zaman ne yaptığımı kestiremiyorum ve bu işlerimi zorlaştırıyor. Fazla mı bencilim ben ya da fazla mı safım?
Bunları düşünürken Yoongi'nin yanına gittim. Gözleri hâlâ daha bağlıydı, açmamıştı. Onun yerine ben açtım göz bandını.
Yoongi:Yapma hyung... Geri kapat, böyle daha az zarar alıyorum...
Yoongi'nin cümlelerinin devamını tahmin ederken pek de beklediğim gibi olmadı. İlk önce sevinmiştim, yeniden uyuyacağını söyleyip isyan etmesini ve ben de ona kızacağımı düşünüyordum ama devamı bu düşüncelerimi bir çırpıda silip yok etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌌 7 Fates 🌌
Fanfic7 farklı kader. Yıl 2197. Dünya'ya dev kaplanlar saldırmaya başlamıştı. Bu kaplanlara "Beom" deniyordu. Beomların saldırma nedenini kimse bilmiyordu. Aslında bunun cevabı çok basitti.... -7 Kader - BTS / Bangtansonyeondan / Bangtan - Dip Not: Bölü...