⚜️ Efsaneler ve Tanrı'nın Emri ⚜️

8 3 1
                                    

Sakince kabul etmek zorunda kaldı, onları reddebilir miydi bilemiyordu doğrusu...

⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️⚜️

Hakîm Bakış Açısı:

  Sen doğmadan, sen nefes almaya başlamadan, sen kimseyi tanımadan önce başladı her şey. İnsanların; perilerin, cadıların, vampirlerin ve kurtadamların varlığına inandıkları zamanlardı. Artık varlığından bile bahsedilmeyen o canlıların, efsanelerini bile duymadan büyüdüğün o canlıların yaşadığı zamandı olayların başlangıcı... Bir devrin kapandığı, yeni devrin kapılarının sonuna kadar açıldığı zamanlardı...

  Dünya'da karmaşaların eksik olmadığı, zaman zaman savaşıldığı ve şimdilerde hayran kalınan o eski, nostaljik havanın estiği o zamanlar. 1206 zamanları... Asya'nın güçlü Tanrılar'a ve mitolojik varlıklara inandıkları zamanlar... Efsaneler üretilen, efsanelerdeki yaratıkları gördüklerini söyleyip yemin edilen, intihar edilen zamanlar... O zamanlar yaygın olan inanış: İntihar etmek. Tanrı'ya yakın olduklarına inandıkları için kendilerine uygun gördükleri intihar yöntemleri, hayattan kaçmak için buldukları zalim bir kapı... Tabii o zamanlar intiharlar o kadar zalimce gelmiyordu insanlara. İntihar etmek, bir çiçeği dalından koparmak kadar basitti Asya halkı için. Onlar, kendilerini bu dünyadan kurtardıklarını zannediyordu. İntihar ederek inandıkları, ya da inandıklarını sandıkları, Tanrı'ya kavuşmak için hızla çıktıkları merdiven olarak görür ve intiharlarını gururlu bulurlardı. Son nefeslerini gereksiz bir sebep için verir ve hayata gözlerini kapatırlardı. Faniler; bir şeyi anlamaz, sadece hayal ederlerdi.

  Efsaneler, Asya'nın her bir karışını dolaşmıştı elini kolunu sallayarak. Her bir insanın, her bir canlının; her efsaneden haberi olmuştu o sıralar. Ve her efsane, her haneye korku salıp ilgisini çekti. Herkesin dilinde bir efsane takıldı ve çocuklar sokaklarda birbirlerini korkutmak için efsanelerden bir tanesini okuyup eğlendiler. Eğlenceler, güneş ışıklarıyla doğup batarken bir gün hiç güneş doğmadı ve insanlık alaca karanlık yaşadı... İnsanlar, fark etmediği o zamanı yeniden adlandırıp şahit oldular. Faniler, bir şeyi anlamak için her zaman geç kalırlar...

  Bir gün, insanların "normal" ve "tek düze" olarak adlandırdığı bir günün başlangıcında güneş doğmadı. Güneş dağların arkasından çıkmadı ve bir sis çöktü Asya kıtasına. Her sokak, her mahalle, her köy, her ilçe, her il, her ülke; bütün kıta, sessizliğe ve alaca karanlığa büründü. Tek bir canlı bile dışarı çıkamadı ve saklandıkları yerde kalmak zorunda kaldı. Saklanma ve korunma iç güdüsü ile kimse yerinden kıpırdamadan bekledi, alaca karanlığın dağılmasını beklediler. Ama, ne zaman istedikleri kadar hızlı aktı ne de alaca karanlık aydınlığa kavuştu... Karanlıktan, alaca karanlığa geçerken gökyüzünde asılı kalan yıldızlar eşlik etti günlerce onlara... Kimse -korkudan- onları fark edemedi, gözlerinin önündeki büyülü manzara yerine korkulu felaket senaryoları yazan sisleri gördü ve kimse fark etmedi kötülüğün içindeki iyiliği... Yin ve Yang'daki Yang'ı kimse fark etmedi...

  Bazen insanlar gözlerinin önündeki güzellikleri göremez ve uzaklarda ararlar. Kör insanlar, onlar hiçbir şeyin kıymetini bilmez ve kaybetmeye alışık birer fanidirler. Faniler, "aynılar" ve "tek düzeler". Zamanı gelince doğar, yaşar ve yine zamanı gelince ölürler. Basit bir döngü bu tabii, fanilerin sıkılacağı bir zaman dilimi bu. Kimsenin anlamayacağı, kimsenin akıl erdiremeyeceği bir döngüyü basit buluyorlardı. Her şeyin toprağa döndüğünü zannediyor ve herkesin yaşamının bir gün biteceğini bildikleri halde tuhaf bir ayrıma sokuyorlardı birbirlerini. Tanrı'nın kurduğu ve fanilerin sadece oyuncu görevini üstlendiği bu döngüde onlar akışı bozarak bir ayrıma atmışlardı kendilerini. Tanrı'nın koymuş olduğu düzen, 1206 zamanlarında bozuldu...

🌌 7 Fates 🌌 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin