26. BÖLÜM

4.5K 251 41
                                    

Haftalar geçmişti. Mevsimler birbirini sırayla izlerken kitabın sayfalarından dökülen sözcükler teker teker dağılmıştı. Sokaklardan insan siluetleri akıp giderken evlerin ışıkları bir bir kapanmaya başlamıştı. Karanlığa teslim olan caddeleri sessizlik, ince bir örtü gibi örtmüş ve örtünün altında kalan yalnızlara da beraberinde bir yük olmuştu. Yürek sıkıntısı mı, kalp kırıklığı mı yoksa kaybedişin çaresizliği mi bilinmez. Ancak derdi olan, canı yananların saatleriydi şimdi.

Kaldırımlarda adım sesleri daha çok sürünüyormuşçasına çıkıyordu. Aceleci yahut kalabalıktan ziyade bir yere gidecekmiş gibi değil de dönmek istemiyormuşçasına ağır, isteksiz ve oldukça kırıktı. Kepengi indirilen dükkanlar, cılız cılız yanan sokak lambaları, yalnızlık kadar soğuk banklar, insanın üşüdüğünü ancak ağladığında anlayabileceği şekilde esen rüzgar, mehtabın pare pare vurduğu gölgeler... Sevenler, gözlerinin buluşamadığı lakin yüreklerinin buluştuğu, aynı ritimle attığı saatlerde kavuşuyordu baktıkları yıldızlı gökyüzünde. Ne zaman ki gece yerini gündüze, Ay yerini Güneş'e, rüzgar yerini sıcağa bırakırsa işte o zaman eller, birbirlerinden süzülerek ayrılıyordu. Etraf yeniden kalabalıklaşıyor, sessizlik yerini gürültüye bırakıyordu. Ve yeni bir gün daha başlıyordu işte. Her şey gayet normal ve toz pembeymiş gibi. Ama bir yerlerde öyle değildi.

Yıldırım, gözlerini açtığında kendini askeriyenin hastane odasında buldu. Önceki gece açık bıraktığı pencerenin önünde, iki büklüm ve oldukça çaresiz bir halde Korhan bulmuştu onu. Ateşi vardı ve titriyordu. Baygın haldeki arkadaşını hemen hastaneye taşıdı. Yıldırım'ın kendini bu denli harap ediyor ve onun da elinden hiçbir şey gelmiyor oluşu canını sıkıyordu. Ama ne şu Engerek denen heriften ne de Müge'den bir haber vardı. Diyarbakır il sınırının dışına çıkmışlar, MİT'le ortaklaşa yürüttükleri ve artık ülke sınırına da çıkacakları operasyonda bu zamana dek ellerinde sadece Engerek'ten gelen video vardı. Korhan, Yıldırım'ın hali sebebiyle Tim'in liderliğini üstlenmiş ve silah arkadaşlarını aşamalara göre yönlendirmişti. Ama bir yerde tıkanıp kalmışlardı işte. En başta umutlu olsalar da haftalar geçmişti ve artık Yıldırım, Müge'yi ölü de olsa bulamayacağını kabullenmişti. Bu sebeple Komutan, Yıldırım'ı operasyon dışı bırakmıştı. Asker kimliğinden ziyade sadece Müge'nin yakını gibi görülmesini ve bu doğrultuda neyi ne kadar bilmesi gerekiyorsa o kadar bilebileceği konusunda tüm karargahı tembihlemişti.

Korhan, Yıldırım'ın yerine geçtiğinden beri daha çok çalışıyor ve daha az uyuyordu. Ama mantıklı karar verebiliyordu. Bu olaydan her ne kadar kendisi de etkilenmiş olsa da operasyonun başka bir ekibe devredilmesi durumunda bilgi akışını kaybedeceğini biliyordu. O sebeple kendini kanıtladı ve operasyonun başına geçti.

Karargahtaki toplantı salonunda tüm Tim'le ve MİT'ten gelen arkadaşlarla günlerdir çalışıyorlardı. Ancak dosyasında yalnızca lakabı yazılı bir adamın bırakın nerede olduğunu, bir sonraki adımını bilebilmek dahi çok zordu.

Tahminlerine göre Engerek ülke sınırları içerisinde değildi. Çünkü kendisi MİT'in de arama çalışmalarına katılacağını az çok bilebilirdi. Yurt dışında izini kaybettirmek onun için çok daha kolay olabilirdi. Bu sebeple artık İnterpol ile etkileşime geçilmişti. İsmi birkaç saat içerisinde İnterpol'un arananlar listesinde olacaktı. Ülke genelinde yayılmasının ardından Dünya genelinde de uluslararası haber sitelerinde ve kanallarında fotoğrafı servis edilecekti. Ülke dışına nasıl ve nereden çıktıklarını bulabilirlerse az çok bir yol haritası oluşturabilirlerdi. Hatta gidebilecekleri ülkeleri de belirleyerek çemberi daraltabilirlerdi. İhbar hatları da akşam saatlerinde ilan edildikten sonra beklemeye başladılar. Bu zamana kadar yalnızca Engerek'e dair şeyler yayınlanırken artık Müge'nin bilgileri de ailesinin izniyle servis ediliyordu. MİT, İnterpol, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'ndaki tüm personel teyakkuzdaydı. Nöbetleşe mesailendirilenlere, askeri personellere ve gizli görevdeki her çalışana bilgi geçilmişti. Şimdi ise sabırla beklemenin zamanıydı. Engerek illaki kendini televizyonlarda görecek, panikleyecek, hata yapacak ve Türkiye ile iletişime geçmeye çalışacaktı. Yahut onları gören, fark eden birilerinden ihbar gelecekti. Şimdi ise beklemekten başka yapacakları bir şey kalmamıştı.

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin