13. BÖLÜM

12K 600 100
                                    

İstanbul'da bir haftayı geride bırakmıştım. Sabiha Gökçen'den eve gidene dek takside ağlamıştım. Çünkü kalbim ağrıyordu. Onun gelemeyeceğini bildiğim bir yere gelmiştim. Ona ulaşabileceğim bir şeyim yoktu. Özlediğimde dönüp bakabileceğim bir resmi bile yoktu. Bende hiçbir şeyi olmayan bir adama aşık olmuştum. Evet, şu bir haftada âşık olduğuma kanaat getirebilmeyi başarmıştım. Çünkü ailemle vakit geçirirken gülüp eğleniyordum ancak gece başımı yastığa koyunca gözlerim doluveriyordu. Kendime düşünecek vakit tanıdığımda aklıma gelip duruyordu ve maalesef buna engel olamıyordum.

Bu bir haftada onu düşünmek dışında çok fazla şey yapmıştım: Tatil olduğundan ötürü girişlerde indirim yapılan müzeleri gezmiştim. Topkapı ve Dolmabahçe Sarayı'na gitmiştim. Ünlülerin Harbiye'deki konserlerine katılmıştım. İstiklal Caddesi'nde tramvaya binmiştim, Taksim'e, Beyoğlu'na gitmiştim. İstanbul'a dair özlediğim her şeyi yapmıştım. Çalıştığım eski kurumdan birkaç arkadaşımla da görüşmüştüm, onlarla hasret gidermiştim.

Bu kadar şeye rağmen hep aklımda bir yerlerdeydi. Ona hem öfkeliydim hem de yüzüne hasrettim. Öyle bir çelişki içerisine hapsolmuştum ki...

İlk bir hafta öğrencilerimi kendi hallerine bırakmıştım. "Hazır ben İstanbul'a gideceğim, onlar da biraz dinlensinler, programlarını yapsınlar." demiştim. Ama şu an dönmek için can atıyordum. Ki dönecektim de. Bir anlık aldığım karar sonucu itibariyle yarına uçuşum vardı. O kadar ikilemde kalmıştım ki en sonunda kendime sinirlenip: "Ne olacaksa olsun!" diyerek bileti almıştım. Annemlere de bunu açıklamak zor olmuştu tabi. Hemen: "Biz seni memnun edemedik, ondan gidiyorsun." demeye başladılar. Haklılardı bir yerde. Ben buraya: "Tatilimin tamamını size adıyorum." diyerek gelmiştim. Şimdiyse yangından mal kaçırır gibi pılımı pırtımı toplamıştım: "Hadi Allahaısmarladık!" diyordum.

Neyse ki gönüllerini almayı başarmıştım. Birbirimize kırgın kalamazdık ki bu saatten sonra. Öğrencilerim için dönmek istediğimi söyleyince hak verdiler. Ki evet, öncelikli olarak onlar için dönmek istemiştim.

Diyarbakır Havaalanı'na iniş yapmıştım. Valizlerimi de aldıktan sonra havaalanından çıkıp taksiye binmiştim. İlk gelişimde şu an taksiyle geçmekte olduğum yolları sürüne sürüne yürümüştüm. Gerçekten inanılmazdı (!) O hallerim aklıma gelince gülümseyip yolu izlemeye devam ettim.

Taksici evimin önünde durduğunda ödememi yapıp valizlerimi aldım ve teşekkür ettim. Balkonda oturan Hacer Abla'yı fark edince seslendim ve beni fark ettiğinde de halini hatırını sordum. Allah'tan: "Yol yorgunusundur, dinlen." deyip beni azat etti yoksa saatlerce ayakta dikilecektim ve sorularına tek tek cevap vermek zorunda kalacaktım. Kalben mükemmel bir insandı, şefkat dolu, yardımsever ve çok cömertti Hacer Abla. Ama çok dedikoducuydu. Her seferinde köşeye kıstırıp ikide bir ağzımdan laf alıyordu. Olsun, her güzelin de bir kusuru vardı neticede. Hacer Abla'm da böyleydi.

Nihayetinde evime adım attığımda evimi ne kadar özlediğimi işte o an anladım. Valizlerimi odaya bıraktıktan sonra üzerimdeki yol yorgunluğunu atabilmek için duşa girdim ve daha sonra bir şeyler yiyip balkonda kahvemi içtim. Uzun zamandır okumak istediğim kitaplarımdan birini okudum. Daha sonra markete gidip akşam yemeği için bir şeyler almam gerektiğini fark ettim.

Markete girdiğimde Rıfat Amca'yı görememiştim ama Sinan'ın sesini duyabiliyordum. Önce seslenmeyi düşündüm ama biriyle telefonda konuştuğunu fark ettiğimde rahatsız etmemek için raflardan ihtiyacım olan malzemeleri sepete doldurmaya başladım. Buzdolabından içeceklere uzanacağım esnada: "Neden döndü, bilmiyorum Komutanım. Hacer Abla'yla konuşurken tatilin tamamını kast etti ama bu sabah dönmüş." dedi.

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin