Geçen birkaç gününün ardından Müge ve Yıldırım, düğün hazırlıklarına başlamışlardı. Bu süreçte geleneklere de uyulması açısından İstanbul'a gidilecek ve kız isteme yapılacaktı. Ardından da her ne kadar Müge'nin ailesi nişan yapılsın istese de uzun süredir zaten nişanlıydılar. Bu vakti de öldürmek istemiyorlardı. Bundan ötürü kız istemenin ardından yüzükler takılacak fakat birkaç gün sonra kına yapılacaktı. Düğün tarihi zaten belliydi. Bu zaman aralığına sadece düğün alışverişini sığdırmaya çalışacaklardı.
Düğün, Diyarbakır'da gerçekleşecekti. Müge ve Yıldırım da yeni bir ev tutmak ya da askeri lojmanda kalmak istememişti, onun yerine Yıldırım, Müge'nin şimdiki evine taşınacaktı. Çünkü orası gerçekten de ikisinin yuvası haline gelmişti. Bu yüzden bu konuda rahatlardı. Çeyiz işinde ise Yıldırım'ın ailesi vefat ettiğinden ötürü askeriyeden arkadaşlarıyla erkek tarafına düşen kısmı halledecekti, hatta Yıldırım'ın Komutan'ı ve eşi de bu iş için kolları sıvamıştı. Kız istemeye de hep birlikte gideceklerdi zaten. Müge'nin ailesi de kız tarafı için hazırlıklara çoktan başlamıştı. Aile arasında yapılacak olan kız isteme merasimi için hep birlikte İstanbul'a uçtular.
Hazırlıklar yapılmış, Müge de günlerdir hem annesiyle hem de eski çalıştığı kurumdan arkadaşlarıyla beraber gelinlik seçmek için dükkân dükkân gezmiş ve nihayetinde hayallerindeki gelinliği bulmuştu. Üzerindeki gelinlikle soyunma odasından çıktığında karşısındaki tüm hanımlar gözyaşlarına boğulmuştu. Şaşkınlık içerisinde onlara bakarken: "Kötü mü?" diye sormuştu ama hepsi bir ağızdan: "Peri kızı gibi olmuşsun." deyince içine su serpilmişti. Daha sonrasında duvak için model seçmişler ve uzunluğu için ölçü vermişlerdi. Ertesi gün de gelinlik için ayakkabı bakmaya gitmişler ve yanında da düğün çiçeği işini halletmişlerdi. Müge masumiyetin simgesi olan beyaz laleyi seçmişti çiçeği için, beyaz kurdeleyle oldukça hoş bir demet haline getirildikten sonra da bunu da halletmişlerdi. Sırada bindallı işi vardı.
Bindallı konusunda annesi kırmızı diye tuttursa da kızların arasında bir mor lafı dolanıp durmuştu. Müge de kararsız kalmış olmasına rağmen annesine uyarak kırmızı seçmişti. Ama annesi daha sonra da kına işine girişince Müge, çocuk gibi huysuzlanmıştı. Küçüklüğünden beri kına kokusundan nefret ederdi. Her ne kadar cennet kokusu denilse de yaktırmaktan hep kaçınmıştı. Fakat artık kaçarı yoktu, zaten nişan olayını kız istemeden önce yaparak ailesini bir nevi ezmişti. Bu yüzden boyun eğdi ve annesinin aktardan kına alışını kayıtsızca seyretti.
Sıra çeyiz işine gelmişti. Müge'nin yanakları, bindallısının rengi gibi bu süreçte kıpkırmızı kesilmişti. Annesinin ve kızların seçtikleri yüzünden satış elemanıyla her göz göze gelişinde pancar turşusuna dönmüştü. Bu yüzden gösterdikleri her şeye onay verip bu işi de hızlı bir şekilde bitirmeyi başarmıştı.
Kahve molası verdikleri arada Yıldırım'la konuşmuş ve onun da durumunun kendisinden pek de farklı olmadığını anlamıştı. Özellikle de çeyiz işinde Komutan'ının eşiyle yaptığı konuşmalar yüzünden o da yerin dibine girmişti adeta. Her ne kadar Müge'nin giyemeyeceği veya isteyemeyeceği şeylere karşı konuşmaya çalışsa da kadın adeta lafını ağzına geri sokmuş ve bildiğini okumuştu. Erkeklerle yaptığı alışveriş çok daha rahat geçmişti. Çünkü ilk giydiği ya da ilk seçtiği her şeye onay verdikleri için açtıkları dükkânın kapısı kapanmadan işleri bitmiş oluyordu. Müge bu duruma çok özenmişti ama onun işi biraz daha zor olmuştu.
Hafta sonu geldiğinde ise Müge'nin heyecanı tavan yapmıştı. Evin içerisinde o odadan bu odaya koşturarak, milyonuncu kez aynı soruları sorarak annesine fenalık geçirtmiş; hayatında öğle vakti dışarı çıkmaktan nefret eden babasının, öğle sıcağında nefes alabilmek için evden kaçmasına sebep olmuştu. Zaten düzelttiği her şeyi döne döne düzeltmekten, aklına çat diye gelen şeyleri gidip sürekli kontrol etmekten hiç mi hiç usanmamıştı. Ama en sonunda annesi: "Bir daha gelip bana gümüş fincan takımını indirip indirmediğimi sorarsan Yıldırım, buradan bekâr olarak döner, bilesin." demişti de Müge'nin paniği bu sayede sönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAHTER
Romance"Zahter..." diye mırıldandı tüylerimi ürpertirken. "Zahter kokuyor saçların." Yutkundum ve çakır gözlerine bakmayı sürdürdüm derinliğinde boğulmamak için direnirken. Tek kelime dahi firar edemedi dudaklarımın arasından. Sadece gözlerine bakıyor ve b...