Gözlerimi ağır ağır açtım. Bembeyaz tavana bakarak derin bir iç çektim. Her şey fazlasıyla beyazdı, bembeyaz. Yüzümü buruşturdum, başım öylesine çok ağrıyordu ki. Gözlerimi açık tutamıyordum, üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Bir elimi alnıma götürüp ovuşturmaya başladım gözlerimi olabildiğince kısık tutarken. O esnada hızlı hızlı adımlarla üzerime yaklaşan topuklu ayakkabı sesi işittim. Zorlukla yutkunurken: "Nihayet uyandın, nasılsın tatlım?" diye cıvıldadı bir ses. Alayla gülümsedim ama bu başımın ağrısının daha da artmasına sebep oldu.
"Harikayım." dedim.
Kadının gülümsediğini tahmin ettim. Daha sonra da: "Bu, çok güzel. Kaç gündür ateşini düşürmeye çalışıyoruz. Oldukça ağır bir hastalık atlattın. Bitkin düştün, bu sebeple sana bol bol vitamin takviyesi-"
"Kes artık zırvalamayı!" diye bağırdım en sonunda. Kadın aniden sustu. Bağırdığım için acıyla gözlerimi yumdum ve elimle alnımı ovdum. "Kapatın şu ışıkları! Bitmedi mi eziyetiniz? Yeter artık ya!" diyerek bağırmaya devam ettiğimde kadından cevap beklerken bir başkası konuştu: "Bugün sizi daha iyi gördüm, Güzel Kadın. Buna çok sevindim."
Benim konuşmama müsaade etmeden: "Giderken ışıkları kıs, Margaret. Ve hastamıza yiyecek bir şeyler getir." dedi. O kadar kaba ve soğuk konuşmuştu ki kadın cevap dahi vermeden odadan çıktı ve onun söylediği üzere ışıkları kıstı.
Yavaş adımlarla başucuma kadar geldi ve nihayetinde görüş alanıma girdi. Yüzü oldukça bitkin görünüyordu, daha soğuktu. Sakalları çıkmıştı tek tük. Yine simsiyah giyinmişti. Ancak bakışları, yüzüyle oldukça tezattı. Çok sıcak, şefkatle bakıyordu bana.
Huzursuzlukla doğruldum ve sırtımı yatak başlığına yaslarken o da arkama yastık yerleştiriyordu. Niye bunu yaptığını anlamıyordum, anlayamıyordum. Sadece onu izliyordum, kafamda dönüp duran neden? sorularıyla birlikte.
Üzerimdeki örtüyü de düzelttikten sonra yatağın kenarına oturdu. Bu, mahrem alanıma girişi sebebiyle benim için bir tehditti. Kaçacak yerim kalmamıştı. Başımı eğip bir an önce ne söyleyecekse söylesin ve sonra da defolsun diye beklerken o, elini uzatıp önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. İrkildiğimi fark ettiğinde gülümsedi. Bense oldukça rahatsız olmuştum. Elini yavaş yavaş uzaklaştırırken tuttuğum nefesimi verdim.
"Ağrın var mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Gülümsedi. Niye gülümsüyordu?
"Ateşin çok yükseldi. Margaret da seninle ilgilendi. Neredeyse havale geçiriyordun. Neyse ki anında müdahale ettik de bir şey olmadı." deyince başımla onayladım. Niye açıklama yapıyordu?
"Aç mısın?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım ama bu sefer de: "Ama mutlaka bir şeyler yemelisin." diye üsteledi. Ona boş boş bakarken: "Ben gidip sana yiyecek bir şeyler getireyim." dedi ve ayağa kalktı.
"İstemiyorum." dediğimde yine gülümsedi. "Ama yemeden iyileşemezsin ki." dediğinde gözlerimi sabırla yumdum ve cümlemi yineledim: "İstemiyorum."
"İstesen de istemesen de yiyeceksin, Güzel-"
"Sus artık, sus!" diye bağırdım en sonunda. Ellerim iki yanda, havada dururken sinirle yumduğum gözlerimi tekrar açtım. Durgun durgun bana bakıyordu. Başını eğdi ve: "Haklısın, başını şişirdim. Gitsem iyi olacak." dedi.
"Bu mu yani?" diye sorduğumda bana sorarcasına baktı. Kollarımı bağdaştırıp: "Ne bu hareketler? Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye direttim.
"Ben sadece-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAHTER
Romantizm"Zahter..." diye mırıldandı tüylerimi ürpertirken. "Zahter kokuyor saçların." Yutkundum ve çakır gözlerine bakmayı sürdürdüm derinliğinde boğulmamak için direnirken. Tek kelime dahi firar edemedi dudaklarımın arasından. Sadece gözlerine bakıyor ve b...