3. BÖLÜM

18.8K 873 17
                                    

Günler bu şekilde akıp giderken öğrencilerimle birlikte oldukça mesafe katetmiştik. Aralarında sıkıntı yaşadığım birkaç kişi hariç hepsine sevgi aşılamayı başarmış ve kendimi onlara alıştırmıştım. Bunu bugün Alper söyleyince de anladım. Alper'le de aramızda bir abi-kardeş ilişkisi doğmuştu. Okulla ilgili konularda bana kılavuzluk ediyordu ve kol kanat geriyordu. Hakkını ödeyemezdim. Adapte olmama çok yardımcı olmuştu.

"Yahu Müge, ne diyorsun bu çocuklara? Öğretmenler odasının önünde seni sorup duruyorlar. Normalde öğretmenler odasının önünden geçerken yüzümüze bakmayan öğrenciler bile sana soru sormaya geliyorlar, helâl olsun."

Sadece Alper değil geri kalan hocalardan da aynı şeyleri duymak beni çok mutlu etmişti.

Mutlulukla 10/E sınıfına girdiğimde gördüğüm manzara pek iç açıcı değildi. Sınıfın sessiz öğrencilerinden Turgut'u, bir grup öğrenci köşeye sıkıştırmış resmen tehdit ediyordu.

"Bana bak Turgut, bizimle Safo Ağa'ya geleceksin. Kaçmayacaksın. Davasından dönenin sonu ölümdür ha bilesin!"

Konuyu az çok anlamıştım. Ve bu iğrenç sözleri henüz ergenlik çağındaki bir çocuktan duymak oldukça üzücüydü. Terör resmen çocukların beyinlerini yıkamış, iyi niyetlerini suiistimal etmişti. Ama ben buna göz yumamazdım.

Kapıyı sertçe çektiğimde ters bir şekilde bana baktılar ancak paşa paşa yerlerine geçtiler. Sükûnetimi bozmadan yoklamayı aldım ve konuyu derhâl Müdür Bey'le konuşmam gerektiğimin kanısına vardım.

Turgut'a baktığımda korku dolu gözlerle bir gruba bir de ellerine bakıyordu. Boğazımı temizleyip: "Turgut, okul çıkışında bekle. Seninle konuşmam gereken mühim bir husus var." dedim. Sanki boğazına dolanan eller çekilmiş gibi derin bir nefes alıp başını salladı.

"Kitap okuma saati olduğu için kitaplarınızı açıp okumaya başlayabilirsiniz. Bilmediğiniz kelime olursa gelip sorabilirsiniz."

Çocukların çoğu kitaplarını açarken az önce tehditler savuran o grupta bulunan Hasan, Turgut'un yanına sokuldu. Bir şey söylemek için çocuğun kulağına eğildiğinde: "Hasan!" diye seslendim.

Hasan bana sabır dilercesine bakıp; "Evet Hoca." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Ben size kitap okuyacaksınız dedim, sohbet edeceksiniz demedim. Ayrıca sen ne cüretle bana karşı geliyorsun? Üslubunu ise hiç beğenmedim, terbiyeni takın!"

Dişlerini sıkarak: "Turgut'a bir şey söyleyecektim." dedi ve seğiren çenesini zapt etmeye çalıştı.

"Az önce gayet de söyleyeceğini söyledin Turgut'a. Şimdi otur yerine, kitabını aç ve okumaya başla!"

Yerine söylene söylene geçtiğinde Turgut boynu bükük bana bakıyordu. Göz kırpıp sakin olmasını sağlamaya çalıştım.

Çıkış zili çaldığında Turgut'u önüme alıp öğretmenler odasına gittim. Rehber öğretmen Yavuz Bey ile konuşup durumu izah ettim. Turgut'u rehberlik servisine emanet ettikten sonra Müdür Bey'in kapısını tıklattım.

"Müdür Bey?"

"Ooo Müge Hoca'm, buyurun. Hayırdır? Bir sorun yoktur inşallah."

İlk günkü Müdür'den eser yoktu. Çünkü çocukların yazılılardaki ve ilçe çapında yapılan denemelerdeki başarıları sayesinde İlçe Millî Eğitim Müdürlüğünden tebrik yazıları almıştı. Artık aramız, eskisi gibi limoni değildi.

Eliyle gösterdiği koltuğa otururken rahatsızca yerimde kıpırdandım.

"Müdür Bey, bugün 10/E sınıfından bir grup öğrenci bir öğrencimi sıkıştırıp tehdit ediyordu. Ayrıca dava falan dediler, Safo Ağa diye birinden bahsettiler. Çocuğu ders esnasında da sıkıştırmaya çalıştılar ancak müsaade etmedim. Öğrencim şu an Yavuz Bey'in yanında.

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin