Bazen ellerimizin arasında sıkı sıkı tuttuğumuzu düşündüğümüz şeyler parmaklarımızın arasından toz gibi akıp gider de çok sonra farkına varırız. Tıpkı bir kelebeği yakalamak gibi. Annemize göstermek için koşa koşa o yolları büyük heveslerle aşarız ve daha sonra heyecanla avucumuzu açarız fakat büyük bir hüsrandır bizi karşılayan. Yakaladığımızı sandığımız şey yalnızca hayal gücümüzden, içimizdeki çocuksu heyecandan ibarettir. Hevesimiz kırılır ve daha da içimizden gelmez ya hani. O duyguyu ben dâhil, hepimiz çok iyi biliyoruz. Çünkü hiçbirimiz düşmeden, kaybetmeden büyümedik. Tökezleyerek aştığımız merdivenlerin sonuna ulaşmak sandığımız kadar kolay olmadı. Tıpkı şu anda kucağımda kanlar içerisinde taşıdığım aşkımın yaşaması için verdiğim mücadele gibi.
Engerek, Müge'yi tesisi havaya uçurmadan evvel sırtından vurmuştu. Uçakla İstanbul'a acil iniş yapmak zorunda kalmıştık. Geldiğimiz hastanede de Müge'yi acilen ameliyata almışlardı. Tüm tim, ameliyathane önünde oturmuş bekliyorduk. Ben mi? Ben perişandım. Kelebeğimi yakalamışken ellerimin arasından uçup gitmişti. Hevesim gibi. Umudum gibi. Hayallerim gibi. Ayakta duracak halim kalmamıştı. Kaybetmekten ve bu kadar üst üste yenilmekten yorulmuştum. Dayanamıyordum. Sevdiklerimle sınanmaktan artık bıkmıştım. Yine hastane koridorlarında beklemekten, dua etmekten başka elimden başka hiçbir şeyin gelmemesinden, kısacası her şeyden...
Korhan, operasyonla ilgili karargâha bilgi geçmek için yanımdan ayrıldığında timden kalanlara baktım: Hepsi operasyonun verdiği yorgunluğa karşın, üzerlerindeki beyaz kamuflajlarla bekliyordu. Gözlerinden adeta uyku akıyordu.
Müge ameliyata gireli tam üç saat geçmişti. Ama hiç kimse çıkıp bir şey demiyordu. Delirmek üzereydim. Ellerimle saçlarımı çekiştire çekiştire oturduğum yerde sallanmaya başladım. Başaramamıştım. O şerefsiz yine ellerimin arasından kayıp gitmişti. Cezasını bulamadan kurtulmuştu. Ne Ayça'mın, ne Kardelen'imin, ne de Müge'min hesabını sorabilecektim. Oflayarak ayağa kalktığımda Korhan da gelmişti yanıma. Omzumu sıvazlarken bir yandan da iç çekiyordu.
"Komutan'la konuştum. Müge'nin ailesine de bilgi geçildi. Perişan oldular."
Başımı öne eğdiğimde: "Yola çıkmışlar, buraya geliyorlarmış. Benim de timle birlikte Ankara'ya gitmem gerekiyor, operasyona dair bilgi verilmesi için. Ama bizden birkaç kişi burada kalacak." dedi.
"Gerek yok, Korhan. Hepiniz çok yoruldunuz zaten. Ankara'dan sonra hemen Diyarbakır'a geçersiniz." dedim.
Korhan derin bir iç çekip: "Yıldırım, bak. Müge'nin ailesi çok öfkeli. Yalnız kalmamalısın." dedi. "Kaya ve Selim, gönüllü olarak kalmak istediklerini belirttiler. Zaten Selim tabip olarak burada bulunursa daha iyi olur, seni de bilgilendirir muhakkak. Kalanlarla birlikte birazdan yola çıkacağız. Ön raporu teslim etmemiz gerek. Müge'nin de tedavisinin ardından ifadesini alacağız, konuştum teşkilatla. Ben de işim bittikten sonra geleceğim. Bilgin olsun."
"Sağ ol." deyip omzunu sıktığımda burukça gülümsedi Korhan. Daha sonra da Ankara'ya doğru yola çıktılar.
Kaya, kenardaki koltuklardan birine oturmuş, zemini izliyordu. Selim de danışmana gidip ameliyat hakkında bilgi almaya çalışıyordu. Bense kapının önünde bir sağa bir sola yürürken sadece dua edebiliyordum.
Aradan saatler geçti. Kaya'nın telefonu çaldı ve benden uzakta konuşup daha sonra yanıma geldi.
"Komutanım, aile gelmiş. Karşılamaya gidiyorum izninizle." dediğinde sessizce başımla onayladım. Onun kalktığı koltuğa oturup, koridorda gidişini izlerken yaklaşan fırtınanın ne denli büyük olacağından haberim dahi yoktu.
Ameliyathaneden çıkan Hemşire Bey'e seslenip ayağa kalktığımda bana sadece: "Ameliyat devam ediyor." diyebilmişti. Ardından koşarak koridordan çıkıp gitmişti. Selim de yanıma geldiğinde yüzüne beklentiyle baktım fakat omuzlarını silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAHTER
Romance"Zahter..." diye mırıldandı tüylerimi ürpertirken. "Zahter kokuyor saçların." Yutkundum ve çakır gözlerine bakmayı sürdürdüm derinliğinde boğulmamak için direnirken. Tek kelime dahi firar edemedi dudaklarımın arasından. Sadece gözlerine bakıyor ve b...