10. BÖLÜM

13.3K 696 52
                                    

Son zamanlarda çektiğim onca acıya rağmen güzel gelişmeler de olmaya başlamıştı. Sabaha karşı üç sularında kapım çalınmıştı ve telaşla, uyku mahmurluğu içerisinde kapıya koşmuştum. Yumuk gözlerle açtığım kapının önünde en son beklediğim kişileri, yani annem ve babamı, bulmuştum. Şaşkınlıktan beş karış açılan ağzımla olanların rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu ayırt etmeye çalışırken annem: "Bizi evine buyur etmeyecek misin kızım?" deyince kapının önünden çekilip valizlerini taşımalarına yardım etmiştim. Olanların şoku içerisinde: "Sizin burada ne işiniz var?" diye sormuştum lâkin babamın değişen surat ifadesini görünce densizlik ettiğimin farkına varıp dilimi ısırmıştım. Babam da başını iki yana sallayıp köşedeki tekli koltuğa oturmuştu. Annem de üzerindeki montunu çıkarırken: "Kusura bakma kızım, pat diye geldik ama dayanamadık. Seni merak ettik ve olanları duyunca da duramadık yerimizde." dedi ama inanmamıştım tabi.

"Saygısızlık etmek istemiyorum ama bu zamana kadar aklınız neredeydi? Ne oldu da birdenbire-"

"Mert geldi ve olan biten her şeyi anlattı. Buraya gelip seninle konuşmuş, açık açık her şeyi anlatmış. Tabi bize de anlattı ama onun anlatmasıyla oturamadık; kalktık, geldik." dedi babam araya girip.

İkili koltukta oturmuş, sıkıntılı bir ifadeyle bizi seyreden anneme baktım. Gözlerinin tam içine odaklandım. O gözlerde samimiyet kırıntısına rastlamayı umdum. Ama beni arayıp sormadıkları zamanlarda yaşadıklarım aklıma gelince kafam daha da allak bullak olmuştu.

"Geldiğiniz için teşekkür ederim, baba. Zahmet etmişsiniz. Gördüğünüz gibi ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiyim. Aklınızın bende kalmasına lüzum yok. Bugüne dek nasıl tek başıma geldiysem, nasıl başımın çaresine bir başıma bakabildiysem aynı şekilde de devam edeceğim."

"Kızım..."

Dolu gözlerle bana fısıldayan anneme kısa bir bakış atıp tekrar babama döndüm.

"Ancak bu zamana kadar bir kere bile beni aramadınız. Beni o evden bir daha eve almamak üzere uğurladınız. Ha pardon, uğurladınız hafif kaldı, beni resmen kovdunuz! Buraya geldim ve geldiğimden beri müdürüydü, terörüydü, cenazesiydi derken bir sürü şeyle mücadele ettim. Her seferinde sizden bir haber bekledim. Her Allah'ın günü bir telefon bekledim sizden ya! Sesinizi duyabilmeyi diledim Allah'tan. Bir kereliğine olsun sizi görmek, sesinizi duymak istedim. Ama siz beni çoktan silmiştiniz. Biliyor musun baba? Ben, başıma gelen onca şeye rağmen bir kez daha ayağa kalktım. Ve bu süreçte bana hep Alper destek oldu. Ağabey dedim ona. Sonra Hacer Abla'm hep aradı sordu beni. Ailem yoktu çünkü yanımda. Benim ne hâlde olduğumdan haberiniz dahi yoktu.

Kendime de söz verdim: Bundan sonra mutluluktan bile olsun ağlamak yok dedim. Ama ne oldu? Alper, canımın parçası gözlerimin önünde öldü! Anlayabiliyor musun? Hayır, anlayamazsınız! Siz hiç eliniz kolunuz bağlı, çaresizce sevdiğiniz birini gözlerinizin önünde yitirmediniz çünkü! Ama ben kaybettim. Elimden hiçbir şey gelmedi. Yeni bir hayat kuracaktım. Belki... Belki mutlu olabilecektim. Ama olmadı, baba. Ellerimin arasından aldılar yaşama sevincimi. Bunca şeyin arasında ezildim, yığıldım. Biriniz de nasılsın diye sormadı ya! Cenazede bile yapayalnızdım. Bana bir tek Alper'in ailesi destek oldu. Alper'in babası bana ne dedi biliyor musunuz? "Bizim bir kızımız yok ama bundan sonra sen benim kızımsın. Ne olursa olsun, bizi arayabilirsin." Bir tek onlar ya, bir tek! Onun dışında biri de kızım deyip sarılmadı, sahip çıkmadı bana baba! Sahipsiz kaldım. Bir kağıt gibi buruşturulup kenara attınız beni. Şimdi de çıkmış, seni merak ettik diyorsunuz. Söylesene baba: Sen benim yerimde olsaydın nasıl hissederdin?"

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin