5. BÖLÜM

18.6K 903 120
                                        

Terörist, verdiğim sözün üzerine telsizi alıp Kürtçe bir şekilde karşı tarafla konuştu. Birkaç dakika sonra içeri iki terörist daha girdi.

"Başkanım, geldik."

Teröriste baktığımda başını sallayıp kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı.

"Üçünüz burada kalın. Ben Hoca'yı dağa götürüyorum." dediğinde küçük dilimi yutmuştum. Haberlerde gördüğüm onca şehit öğretmen gibi mi olacaktı sonum? Necmettin Öğretmen gibi, Aybüke Öğretmen gibi beni de mi öldüreceklerdi?

Terörist beni, kolumdan sürükleyerek okul bahçesine çıkardı. Bahçedeki araca yürürken bir anda sırtımı kendine yasladı, kolunu sertçe boynuma sardı ve silahı başıma dayadı. Titreyerek neler olduğunu idrak etmeye çalıştım. Tam karşımda duranları görünce rahatlamayla dolu derin bir nefes verdim.

Türk Askeri buradaydı.

"Yolu açın, gideceğiz!" dedi Terörist.

Yüzünün yarısı siyah peçeyle örtülü bir asker önce çıkıp: "Buradan çıkış yok, kadını bırak!" diye karşılık verdi.

Terörist, boynumdaki kolunu sıklaştırdığında tırnaklarımı koluna geçirdim. Nefes almakta güçlük çekiyordum.

"Çıkmama izin vermezseniz okulu havaya uçururum!" diye bağırdığında cebinden bir kumanda çıkardı. Gözlerimi kumandaya dikip büyüttüm. Soluk almayı kesmiştim. Korkudan zangır zangır titriyordum. Gözyaşlarım özgürlüğünü ilân etmişti.

Okula bomba döşemişlerdi!

Anında debelenerek yüzünün yarısı siyah peçeyle kapalı olan Asker'e doğru: "Bırakın gidelim! İçeride çocuklar var, onları kurtarın!" diye resmen yalvardım.

Terörist de: "Hoca'yı duydunuz! Buraya T.C.'nin topu gelse fark etmez! Uçururum lan, geri çekilin!!!" diye bağırdı.

Yüzünün yarısı kapalı olan asker bana baktığında, ne kadar korkarsam korkayım, hızlıca başımla onayladım. Silahını indirdi ama emniyette beklemeye devam etti. Terörist beni geri geri sürükleyerek arabaya bindirdi ve daha sonra kendisi de binip sürücü koltuğundaki adamına: "Sür!" diye emir verdi.

Araba hareket edip okuldan ayrılırken sadece başımı eğmiş kendime kızıyordum. O çocuklara söz vermiştim, onlara hiçbir şey olmayacaktı. Ama sözümü tutamamıştım. "İnşallah Ferhat iyidir." diye içimden dua etmeye başladım.

Terörist, elindeki siyah, çuval gibi bir şeyi başıma geçirdi ve ellerimi arkadan sıkıca bağladı. Daha sonra ise başıma sert bir darbe aldım ve gözüm karardı. Başım öne, bedenimse koltuğa düştü, gözlerim kapandı.

Uzun bir süre sonra yüzüme çarpan buz gibi suyla öksürerek gözlerimi açtım. Hava kararmış, başımdaki kara çuval gitmiş, arabada değil bir mağara içerisinde, kayalıkların arasında, toprak zeminde uzanıyordum. Başımda dikilen Terörist, az önce suratıma su döktüğü kovayı kenara fırlatıp köşeye oturdu.

Sessizliğin hâkim olduğu dakikalarda sırtımı kayalıklara yaslayıp dizlerimi karnıma çektim. Şu an mağarada sadece ikimiz vardık ama aldığım nefes bile ciğerlerimi yakıyordu. Böyle bir şerefsizle aynı atmosferde bulunmak bile azaptı.

Derin bir nefes verip gözlerimi insan müsveddesine diktim. Eline kan bulaşmıştı bu pisliğin, kim bilir kaç yiğidi şehit etmişti, kaç masum insanın canına kıymıştı? Tiksinircesine suratına baktığımı fark ettiğinde: "Ne o? Ne diye dik dik bakarsın?" diye sordu gözlerini dikerek.

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin