27. BÖLÜM

4.3K 225 18
                                    

"Ateşi düştü. Biraz istirahat etsin, vücudu kendini toparlasın."

Endişeli ve bir o kadar da düşünceli gözlerle Margaret'a baktı Engerek. "İyi, değil mi?"

Margaret, bir anne kadar şefkatle gülümseyerek: "İyi olacak. Merak etme, Patron." dedi. Yerdeki çantasını kapatıp eline aldıktan sonra: "Herhangi bir şey olursa ben buradayım." dedi ve Engerek başıyla sessizce onaylarken odadan ayrıldı.

Engerek ise yatakta bir peri kızı gibi uzanan Müge'ye hüzünle bakıyordu. Dudakları şiş, yüzü solgun, saçları bir etek gibi yastığın üzerine yayılmıştı. Dün, ikisi için de oldukça hareketli geçmişti. Müge, havalenin eşiğinden dönmüştü adeta. Erken müdahale edilmemiş olsaydı bundan sonra kalıcı bir hasarla yaşayabilirdi.

Engerek'in aklına bu düşünce gelince ürperdi. Müge'ye, her ne kadar kabullenmek istemese de, bağlanmıştı. Bu hayatta güçlü olabilmek için düşmanlarının ona karşı kullanabilecekleri tüm zaaflarını ortadan kaldırmışken ve buralara kadar yapayalnız gelebilmişken şimdi ise karşısında yatan kadın, onun için yeniden bir zaaf haline gelmişti. Aklı ona zaafına yenilme derken kalbi kendini ona bırak diyordu. Nitekim bu iç savaşta kazanan şimdiden belli olmuştu.

Derin bir iç çekerek Müge'nin elini avuçlarının arasına aldı ve elinin sırtını, nazikçe baş parmağı ile okşarken konuşmaya başladı:

"Benim hiçbir zaman kurulu, düzenli ve mutlu bir hayatım olmadı. Çocukluğum hep acıyla, dayakla geçti. Hayatım boyunca daima hayal kurdum fakat kurduğum hayalleri bir bina olarak tasvir edecek olursam babam da o binayı yıkan kepçeydi. Daima ben bunu yaşadım.

Hani derler ya bir çocuğu nasıl yetiştirirsen o çocuk da geleceğini öyle yetiştirir diye. Bu, gerçekten doğru. Gelecekte azılı bir suçlu da yetiştirebilirsin, düzgün bir vatandaş da. Bir canavar da yaratabilirsin, iyilik meleği de. Şimdi bir sana bakıyorum, bir de kendime. Sıfatlarımız gayet de belli. Acı ama bir o kadar da doğru maalesef. Ama ben her şeye rağmen iyi biri olmak için çabaladım. Babamla da savaştım, hayatla da savaştım.

Hayatımdaki en önemli, en özel anlarımda bile elimden tutan biri olsun diye bekledim. Ama hep eli boşta kalan taraf oldum. Düştüğümde gelip biri elini uzatsın diye bekledim, olmadı. Büyüdüm, kendi kendime yetebilecek hale geldim. İşte o zaman, bu dünyanın ne kadar adaletsiz olduğunu anladım. Bu hayatta ne kadar iyi olursam olayım param, gücüm, itibarım olmadıktan sonra beş para etmezdim. Ve ben de bu gücü elde edebilmek için önümdeki engelleri bir bir ortadan kaldırdım."

Hüzünle gülümsedi, bir damla yaş aktı gözünden.

"Bu engeller arasında zaafım sayabileceğim sevdiklerim de vardı. Başka birinin onları öldürmesindense bu, benim elimden olursa daha az canım yanar diye düşündüm. Oysa şimdi her gece rüyamda onların yüzleri selamlıyor beni. O kadar çok güçlüyüm, emrimde bir sürü adam var, itibar sahibiyim. Fakat uyuyamıyorum, gözümü her kapatışımda onları göreceğim diye korkmaktan uyuyamıyorum. Yapayalnız, yatağımda tavanı izleyerek vakit öldürüyorum. Halbuki biri gelse, elimi tutsa, başımı okşasa, telkin etse beni, kendimi gerçekten güvende hissetsem uyur muyum? Bilmiyorum. Çünkü bu hayatta beni karşılıksız seven kimse olmadı, bense şimdi ilk kez birini karşılık bekleyerek seviyorum, Güzel Kadın."

Müge'nin saçlarını okşadı. Sanki bir porselen tabağa dokunuyormuşçasına yavaş, narin ve bir o kadar da temkinli. Sol gözünden bir yaş daha aktı.

"Sen benim sonumu getireceksin, biliyorum. Bunu bile bile senden bir tebessüm, bir bakış, bir dokunuş bekleyerek kendimi umutlandırmam ne denli doğru? Bilemiyorum. Kafamı allak bullak ettin çünkü. Yıllardır sönük olan mumuma kibrit çaktın, içimi ısıttın. Şimdi kalbim, bundan aldığı cesaretle senin için çarpıyor. Söküp alsam da nafile. Çoktan ruhumu ele geçirdin."

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin