20. BÖLÜM

6.4K 329 27
                                        

Yıldırım, birkaç dakika öylece durdu. Afallamıştı, hiç böyle bir şey beklememişti. Kulakları uğulduyor, Müge'ye bakıyor ama Müge'yi oldukça silik görüyordu. Gözlerini hızlıca kırpıştırdı ve an'a dönmeye çalıştı. Müge, karşısında çaresizce duruyor ve endişeli gözleriyle onu takip ediyordu.

Yıldırım sertçe yutkundu ve kaşlarını çattı. Duyduğu şeyi nihayetinde idrak edebilmişti fakat kabullenememişti bir türlü.

"Neden?" diye sordu en sonunda. Ama çatallı çıkan sesine sinir olmuştu. Boğazını temizleyip daha güçlü bir şekilde tekrar sormak istedi. "Neden?"

Müge derin bir nefes aldı. Yıldırım'ı kırmak istemiyordu. Lâkin böyle de olmazdı.

"Yıldırım... Ben bu şekilde devam edemem. Seni de kırmak istemiyorum ama-"

"Ne kırmasından bahsediyorsun Müge?" diye bir anda sesini yükseltti, Yıldırım. Çaresiz ve yalvaran bakışlarıyla Müge'yi ok gibi delip geçerken elleriyle göğsüne vurdu. "Sen beni paramparça ettin, daha ne kadar kıracaksın? Söyle!"

Müge, zehirli sözleri karşısında gözlerini yumdu ve başını eğdi. Gözleri dolmuştu ama ağlamamak için büyük bir çaba sarf ediyordu.

"Bıktım artık, Müge. Anlıyor musun? Güzel şeyler oluyor, yaşıyoruz. Sonra ben gidiyorum ve döndüğümde yine aynı noktaya geliyoruz. Her seferinde birbirimize sözler veriyor, ihtiyacımızı dile getiriyoruz. Biz birbirimize ilaç gibi geliyoruz ama sen her seferinde beni istikrarlı bir biçimde yaralıyorsun."

Müge, hiçbir şey söylemeden öylece durdu. Gitmek istiyordu, onunla konuşmak için şu an kendini hiç hazır hissetmiyordu. Gitmek için adım attığında Yıldırım, kolundan tuttu ve durdurdu.

"Her seferinde kaçacak mısın? Bu mu yani? Çocuk musun, Müge? Böyle mi haklı çıkacaksın? Kaçarak sorunlarını çözemezsin, kendini aklayamazsın. İnsanlarını kalbini elindeki balyozla tuzla buz ettikten sonra küfredercesine özür dileyemezsin. Sen özürler sayınca bu kalp, eski haline dönmüyor. Aksine un ufak oluyor."

İki elini Müge'nin omuzlarına yerleştirdi ve karşısına aldı. Müge, hâlen daha, başı öne eğik bir şekilde susarak duruyordu.

"Bana bakar mısın?" dedi Müge'ye. Rica cümlesi olsa da tonlamasına göre bariz bir emirdi. Müge, başını yavaşça kaldırıp Yıldırım'ın okyanusu andıran gözlerine baktı. Gözlerine bakınca canı o kadar çok yandı ki... Hem onu üzdüğüne hem de bu durumda olduğuna...

"Birbirimize o gece bir söz verdik. "Hiçbir şey saklamayacağız, birbirimize karşı açık olacağız ve ne olursa olsun elimizi bırakmayacağız." dedik, değil mi?"

Müge, sessizce başını salladı.

"Peki ya şimdi ne oldu? Ölümden dönüyorum, buraya geliyorum, o kadar yorgun olmama rağmen sırf seni görmek için her şeyi erteliyorum. Ama sen, gittiğim her görevde yediğim kurşunlara bedelsin. Neden bana bunu yapıyorsun Müge?"

Müge'nin dudakları konuşmamaya yeminli gibiydi. Mühürlenmişti sanki. O sustukça Yıldırım'ın öfkesi harlanıyordu. Müge'ye sonradan pişman olacağı sözler söylemek istemiyordu ve bunun için çok direniyordu. Ama karşısında sanki bir duvar vardı. Dili lâl olmuş, aralarındaki her şey bitmişti.

"Müge, susarak haklı çıkamayacağını anla! Bir şey söyle, bana bir neden belirt. Çıldıracağım artık!" dedi ve elleriyle yüzünü sıvazladı. Müge ise hala daha susuyordu. Gözlerini açtı ve karşısında öylece, duygusuzca onu izleyen kahvelere baktı.

İçinden o zaten seni çoktan silmiş dedi. Burukça gülümsedi. Müge'nin gözlerinden yaşlar akmaya başladığında gözlerini yumdu. "Ağlama." dedi fısıltıyla. Müge'nin sinirleri iyice bozulmuştu bu söz karşısında. Ağlaması daha da şiddetlendi. Yıldırım bir kez daha: "Ağlama." dedi. Ama onun da göz kapakları ardından gözleri dolmuştu. Müge'nin gözyaşları hıçkırıklara döndüğünde Yıldırım gözlerini açtı. Müge o an yanlışlıkla Yıldırım'ın gözlerine baktı. Ve ağlaması durdu.

ZAHTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin