XXVIII. Benim yerimde kim olsa

27 6 141
                                    

Cihan'ı getiriyorum yeter dedim ve getirdim.

HEHEHEH

XXVIII. Benim yerimde kim olsa

Porselen Kalbim

Cihan, motelde, babasının yanında hareketlendi. Babası, "Safirlerden birini uzatır mısın?" dediğinde,önlerindeki taşlarla dolu masadan bir safiri babasına uzattı. Babası, elinde tuttuğu bilekliğin oyuntularından birine itinayla safiri yerleştirirken "Güzel bir tasarım yapmışsın aslında, işlemeleri çok güzel." diye fısıldadı. Şimdi, bilekliğin önündeki çizimine bakıyordu ve altında Cihan'ın imzası vardı.

Cihan, bilekliğin işlemelerini çizerken Dore'de gördüğü oymalardan etkilenmişti ama bunu söylemedi. Babası, bir zanaatkardı. Mücevherler yapardı ve Cihan uzun zamandır onun için çizimler yapıyordu. Babası, bir safir taş daha alırken yıllardır Cihan'ın aklından çıkmayan meşhur cümlesini tekrarladı: "Doğru renkte taşlar seçildiğinde gözler ortaya çıkar, parlar çünkü gözler en iyi mücevherlerdir."

Ardından ekledi; "...ve ben bu safir gözleri bir yerden tanıyorum, oğlum."

Cihan, sessizce birkaç dakika daha oturdu; sonra yukarı moteldeki odasına çıktı. Masanın önünde durdu ve çekmeceden bir kağıt çıkardı. Cihan, telefonun yazdığı, elindeki kağıdı salladı. Ayakta durmak güçsüzleşince yatağına oturdu. Telefonu, hızlıca çevirirken kararından dönerse, bir daha asla aynı cesareti bulamayacağından endişeleniyordu.

Bir kere aramak için çok nedeni vardı, yakuttan bahsedebilirdi. Hem Julie'nin kimya kitapları laboratuvar malzemelerinin hemen yanında Cihan'ın gözlerine batıp duruyordu.

Cihan telefonun ilk arayışında açılması için dua ederken, her çalışında daha da geriliyordu.
Sonunda, Julie'nin ince sesi ahizede duyulunca, tuttuğu nefesini bıraktı.

"Cihan."

"Artemis, merhaba." Julie'nin gülmesi duyuldu ama sesi, tuhaf geliyordu.

"Merhaba. Nasılsın?"

"Ben, ben iyiyim; sen nasılsın?"

"İyiyim."

Cihan boğazını temizledi. "Ben... neden aradım seni, çünkü, kitaplarını unutmuşsun. Ve-"

Julie'nin sesi kısık, gidip gelerek geri ulaştı Cihan'a. "Önemli değil, kalabilir."

Cihan, hayal kırıklığı ile duraksadı. Sonra, Julie'nin sesinin bir tuhaf olduğunu fark etti.

"İyi olduğuna emin misin sen?" diye sordu ciddileşmiş sesiyle. Julie, burnunu çekerken konuştu.

"Ben iyiyim, hastayım sadece. Dore'nin soğuğuna alışamadım henüz."

Cihan, güldü. Esprili bir tonla "Dore senin, ısıttırsana." dediğinde Julie de kıkırdamıştı ama canı acımış gibiydi. Fısıltısını işitti: "Ben, senin küçük salonuna sığarken, koskoca Dore'ye sığamıyorum."

Cihan, birdenbire dondu. Sonra sordu, bu cümlenin nasıl dudaklarından fırladığına inanamamıştı.

"Artemis, gelmemi ister misin?"

Bir süreliğine ses kesildi. Sonra, Julie'nin kısılmış sesi bu sefer parlayarak yankılandı.

"Gelir miydin?"

Cihan, bunun bir "Gelir misin?" olduğunu biliyordu. Telaşla ayağa kalkarken fısıldadı: "Yarım saate oradayım."

Julie telefonu ateşe dokunmuş gibi fırlattığında başını ellerinin arasına aldı. "Ne yaptım ben?" diye fısıldadı. Odasının kapısını açtı, askerlerden birine "Bana Adora'yı çağırın." diye emretti.

SOYLULAR VE CANAVARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin