LXIV. Yarım kalan tablo

8 3 17
                                    

SON 3
LXIV. Yarım kalan tablo

Juliette, son zamanlarda yaptığı gibi Oksana'yı kucağına alıp, oval aynalı, gül desenleri ile kaplanmış gül rengindeki şifonyerinin önüne oturdu. Oksana'nın saçlarını tararken artık ne düşündüğü ya da ne hissettiğini göz bebeklerinin arkasına gömdüğü hissiz bakışları da aynada geziniyordu.

Oksana'nın hareketli elleri şifonyerdeki çekmecelerden birini açtığında ne yaptığını biliyor gibiydi. Çekmeceden puantiyeli bebe mavisi bir kurdele çıkartıp annesine gösterdi.

"Bunu takabilir miyim?" Juliette her ne kadar o gün Oksana turuncu, fırfırlı bir elbise giyiyor olsa da başını evet anlamında salladı. Oksana'nın düzgün lülelerinin arasına kurdele tokasını yerleştirdikten sonra "Bak." diye fısıldadı.

"Birbirimize çok benziyoruz."
Oksana için bunu kavrayabilmek zordu. Ne de olsa annesi ile gözleri aynı renkte olsa bile kendisininki daha çekikti. Saçları uzun, simsiyah ve lüleli olsa bile Juliette'inkiler artık mat ve dağınıktı. Ten renkleri beyaz olsa bile Juliette'inkiler Oksana'nınki gibi gençlikle ve canlılıkla parlamıyordu. Dudakları küçük ve yuvarlak olsa bile Oksana'nınkiler gibi sık sık yukarıya kıvrılıp gülümsemiyordu.

Oksana, annesinin üzerindeki kan kırmızısı rengindeki askılı elbiseye tutunarak aşağı indi.
Meraklı büyük gözlerle annesini daha rahat görebilmek için başını kaldırdı ve peki sen ne yapacaksın, diye sordu. "Sen de mavi kurdele taksana."

Juliette kaşlarını kaldırdı. "Sen öyle istiyorsan öyle yapabilirim." diyerek tebessüm ederken şifonyerin çekmecesinden onunkine benzer renkte, daha büyük bir kurdele çıkardı.
Düzeltilmemiş buklelerinin arasından tokayı geçirerek taktı. Oksana, sevinçle ellerini çırptı ve beklentiyle annesine baktı. Juliette, bu bakışların anlamını biliyordu. Sırıtarak başıyla kapıyı işaret etti: "Artık Baler'in yanına gidebilirsin."

Oksana kapıyı hızlıca kapatıp koşarcasına merdivenlerden inerken Juliette de bir kat aşağıya, Ateş soyunun koridoruna doğru ilerledi. Adal'ı, soy katının sonundaki bir asma balkonda buldu. Elindeki, siyah bastonundan o olduğunu anlamıştı. Hızlı adımlarla onun yanına ilerledi ve adını seslendi.

Adal, omzunun üzerinden Juliette'e baktı. Dudaklarında yorgun ama belirgin bir tebessümle onun gelişini bekledi.
Juliette tereddütle nasıl olduğunu sordu ve çevresine bakındı. "Esin burada yok." dedi Adal. Juliette, hiç çekinmeden "Güzel." diye mırıldandı.

"Çünkü seninle konuşacaklarım var. Çocukları yeni isimlerine alıştırmak zor olacak."
Adal sıkıntıyla iç geçirdi. İkisi de başlarını altlarına rengarenk serilen Dore bahçelerine doğru çevirdi. Soylar binasının kapısından koşarak çıkan sarışın bir çocuk ve siyah saçları o koştukça savrulan bir kız gül bahçelerinin arasında gözden kayboldu.
"Bazen aynaya baktığımda, kendimi çok... tuhaf hissediyorum. Gözlerimde, yüzümde geçen günleri görüyorum. A-Ant töreni..." Juliette kesik bir nefes verdi. "Artık bitsin istiyorum."

"Dorelilere kötü davranmak sana acı veriyor mu?" Juliette duraksadı. Omuz silkti. "Hayır." dedi keskin bir sesle.
"Uzun bir süre daha ölmeyeceğimi bilsem burayı başlarına yıkar ve öyle gider..."

Juliette duraksadığında Adal, ne olduğunu sordu. Juliette ise hiçbir şey söylemedi. Öylece başını iki yana salladı. Aralarında bir sessizlik olduğunda Adal, "Defne beni gördü." diye konuştu hırıltılı, değişmiş ve zor anlaşılan bir sesle. Ardından saniyelerce öksürdü. Ellerini acıyla göğsüne götürürken Juliette "Dayan." diye mırıldandı.
"Çok az kaldı. Ben de inanamıyorum ama gerçekten çok az kaldı."

"Bu gece ve yarın gece. Sonrasında Anka ve Kaya yıllarca beklediğimiz ama hiç kavuşamadığımız, doğduğumuz andan beri bize lanetli olan cesur dünyaya kavuşacaklar. Biz de... sevdiklerimizin yanında öleceğiz. En azından bunu yapabilelim değil mi?"

Adal gülümsedi. Juliette ise saçlarını savurarak ona döndü. Gülümsemeye çalıştı. "Çocukları getireyim." dedi. "Sonra onlara uzun bir tatile çıkacağımızı anlatalım."

Gökyüzü iki çocuğun oyun çığlıkları ile çınlarken onlara endişeyle bakan Dore askerleri bile ara ara gülümsemekten kendilerini alamıyordu.

Bu çocuklardan birkaç metre ötede üstünde her ton rengin bulunduğu ressam kıyafetiyle yaşlı bir adam ise kızmış gibi yaparak bağırıp çağırıyordu: "Oksana Ivanova. Çizemiyorum." Oksana bu yaşlı adamın uyarısından sonra güllerin arasında durup gülümsedi. Bu sırada Baler ona çarpıp geri kaçtığında Oksana tüm söylenenleri unutup kahkaha attı ve onu kovalamaya başladı.

Yaşlı adam, elindeki paleti bıkkınlıkla yerdeki çimenlerin üzerine bırakırken tekrar "Oksana ve Baler..." dedi. Oksana'nın yüzünün yavaş yavaş belirginleştiği tuvalin önündeki küçük tabureye yorgunlukla oturdu.

Bahçenin başında kan kırmızısı kıyafetiyle Juliette göründüğünde üniformalı Dore askerleri çocuklara gülmeye bırakıp toparlandı. Juliette, "Oksana ne oluyor burada?" diye sorduğunda Oksana ona doğru koştu ve gülümsedi.

"Resmimizi çiziyor ya! Bağırıp duruyor oynamayalım diye." Yaşlı adam şikayet edilmekten hoşlanmasa bile Juliette'e tedirginlikle baktı. Juliette ise "Baler ile içeri geçin kızım." diye mırıldandı.

"Adal yukarıda, Ateş soyu balkonunda sizi bekliyor." Oksana ve Baler geri soylar binasına doğru koştururken Juliette yaşlı ressamın yanına geldi ve tuvale baktı.

"Çok güzel... Ancak bitecek mi?"

"Yaşlı adam resme baktı, ardından ise gözlerini Juliette'e hayal kırıklığı ile çevirdi. "Kızınız oyun çok seviyor. Yerinde durmuyor. Ben korkarım ki o zamana bitiremeyeceğim. Ama endişelenmeyin en fazla bir aya kadar bitmiş olur yine de." Juliette hüzünle başını salladı.

"Ziyanı yok, yarım kalır öyleyse." diye mırıldandığında yaşlı ressam hiçbir şey anlayamadı.

Bir resim neden yarım kalabilirdi?

***

"Dördümüz bir tatile çıkıyoruz." Juliette tereddütle çocuklara bunu fısıldadığında ikisinin de yüzü sevinçle aydınlandı. Juliette ise endişeyle, yardım ister gibi Adal'a baktı.
"Bunu kimseye söyleyemezsiniz ve buraya uzun bir süre dönmeyeceğiz." dedi, uyarıcı bir ses tonu ile. Anka ve Baler'in yüzü ciddiyetle donarken ikisi de kurulmuş gibi başlarını salladılar.

"Gittiğiniz yerde bir sürü çocuk olacak. Orası çok güzel bir yer." diye devam etti Juliette. "Ama, Dore'den olduğunuzu bilmemeliler. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz değil mi?"
Oksana ellerini arkasında birleştirirken sallandı: "Buranın tehlikeli olduğunu söylemiştin. Burayı sevmediğini." Juliette bir an duraksadı, bunu Oksana'ya söylemiş olmanın ne kadar doğru olduğunu sorguladı.

"Saklambaç gibi düşünün." dedi Adal. Zorlanır gibi bir hali vardı.
"İsimleriniz de değişecek ve Dore'den saklanacağız."
Baler mırın kırın etti. Juliette ise Oksana'nın gözlerindeki parıltıya güldü. Onun önüne diz çökerken ellerini tutmuş ve fısıldamıştı: "Senin yeni adını da ben koyabilir miyim?"

Oksana başını yavaşça evet anlamında salladığında, Juliette onun önüne gelen saçlarını kulak arkası edip güldü: "Anka Sonay olsun mu?"

SOYLULAR VE CANAVARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin