LIV. Yıkmak, yakmak, yok olmak ve yok etmek adına.

16 3 27
                                    

LIV. Yıkmak, yakmak, yok olmak ve yok etmek adına.
Darkness Fall

"Juliette'in sonu geldi. Aurum'u kazanmasına imkan yok."
Boaz, başını evet anlamında sallarken düşünceliydi. "O aldırdığın karar..." demişti. Küçük yuvarlak bir masada oturuyor ve yanında oturan Ecem için tabağındaki yemeği lokmalara bölüyordu, sordu: "Acımasızca olduğunu düşünmedin mi?"
Amanda, gözlerini iki odalı, gri duvarlı eski dairede gezdirdi. Mutfak ancak Boaz'ın idare edebildiği kadar temizdi. Tek koltuk ve iki sandalyeli bir masadan başka bir şeyi yoktu. Juliette, başka bir şey bırakmamıştı. Kara korsanlarını dağıtmış, Boaz'ın Dore'den ayrılmasını istemişti. Bu küçük evin duvarları Amanda'ya bir film perdesi gibi bu anıları gösterirken Amanda, Boaz'ın sorusunu agresif karşıladı. "Elbette hayır." dedi. "Ailemi mahvetti o. Ailesi de ailemi mahvetti."

Juliette başını yukarıya, gri gökyüzüne kaldırdığında; arkasındaki soylardan oluşan kalabalıktan kimse bunu fark etmedi. Bir iki yağmur damlası Juliette'in alnına damladığında bu gün ona bundan yıllar önceki halini hatırlattı.
Gece olur olmaz çamurlu elbisesiyle Al'a koşacak gibi hissetti. Tekrar, Al'a giden toprak yollarda; etrafa sıçrattığı çamurları görebiliyordu. Kaçarkenki korkusunu hissediyordu. Ama bu sefer, bu korkunun altındaki özgürlük hissini daha derinden hissetti. Daha çok özledi.

"Juliette'in Aurum'u kazanmasına imkan yok. Cihan'ı öldürmesine imkan yok. Dore'den ayrılacak."

Juliette, omzunun üstünde bir el hissettiğinde irkildi. Başını soluna döndürerek yanındaki Adal'a çevirdi. Esin, birkaç adım arkalarında Aurora, onun eşi, Araz ve Araz'ın eşi ile aynı sıradaydı.
"Dore'de soylular ağlamaz, prenses." diye fısıldadı. Juliette, "Ağlamıyorum." diye fısıldadı.

"Dore, Juliette için karanlık bir yerdi. Bizim için de karanlık bir yerdi. Ama Juliette... bilmiyorum Boaz. Juliette'in hep kendine has bir karanlığı olmuştur. Anlıyorsun değil mi?"

İkisi de bakışlarını karşılarındaki anma alanına çevirdi. Altın renginde bir çerçevede onları izleyen iki çekik gözle karşılaştığında Juliette, yutkundu. "Onun hayatını mahvettim." diye fısıldadı. Arkasındaki kalabalık onun hareketlendiğini gördüğünde, çevrelerindeki Dore askerleri sistematik bir şekilde çekilerek Juliette'e yol verdi. Juliette, Adal'ı arkasında bırakarak Cihan'ın fotoğrafının yanına ilerledi.

"Cihan, Juliette'in aklı başında olmasını sağlayan şey."

Fotoğrafın önünde durduğu, beyaz mermerden, uzun bir sandığa benzeyen tabutu açtı. Titreyen ellerini saklamaya çalışarak Cihan'ın bir balmumunu andıran yüzünü birkaç saniye izledi. Ardından, koyu kırmızı rengindeki, uzun kollu kadife elbisesinin eteklerini toplayarak arkasındaki kalabalığı terk etti.

Kalabalıktan uzakta bir askerin elinden tutmuş Oksana'yı kucağına aldı. Öksürürken omzunun üstünden kalabalığın en önünde dehşetle gözlerini tabuta diken Amanda'ya son bir defa baktı. "Hadi gidelim Oksana." diye mırıldandı. O bunu der demez askerlerin hızla kenara çekilmesi ile Juliette, gotik binaya girmeden önce başını kaldırdı. Binanın en tepesinde asılı tüm ihtişamıyla parlayan, altından Dore sembolünün altında, yine altından yazılmış bir italik el yazısını okudu: "Si vis pacem para bellum."
Dore'nin sembolünden daha parlaktı çünkü asılalı henüz bir gün oluyordu.

Juliette, karanlık yollardan geçti. Dore'nin taht savaşlarını kazanması kolay olmamıştı. Sonra, karanlık koridorlardan geçti, dört bir yanında onun resimlerinin asılı olduğu.
Amanda, kendisini saran ürkütücü dehşete yenik düştü. Kalp atışları artarken gözlerinin önünde duran Cihan'ın fotoğrafına bakmadan edemiyordu. Birden, bir el ona dokununca irkilerek arkasına döndü. Büyümüş gözleriyle Adal'a baktığında Adal, "Senin artık arkana bakmadan kaçman gerek." diye fısıldadı.
"Çünkü onun kaybedecek bir şeyi kalmadı ve ben de onun bu yolda kendini kaybetmesine sessiz kalacağım. Hak ettiğin şey bu."

SOYLULAR VE CANAVARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin