XXXXV. Kuzeyde doğanlar

17 5 35
                                    

SOYLULAR ve CANAVARLARDA DAHA ÖNCE

Juliette'in önüne bir tomar kağıttan oluşan bir rapor sürüldü. "Malüvra." dedi, Amanda. Kaşlarını kaldırmış, Julie'ye meydan okur gibi bir bakış atmıştı. Ardından, "Gizli bir Endo projesi." diye açıkladı.

"Bir zamanlar kara korsanlarının elindeydi. Hastalık, öldürebileceği kişilere bulaşan yapay bir virüs. Dore'deki herkesin ve yeni doğacak çocukların bu virüse karşı aşılanmasını istiyorum."

Julie bir şey söyleyemeden Adal ayağa kalktı. Amanda, onu taklit ederek sandalyesini geri çekti ve o da ayağa kalktı. Adal'ın sorusunu dinledi: "Nereden çıktı bu?"

"Dore en güçlüsü. Birçok şey bizim için bir tehdit artık. Daha da güçlenmeliyiz ve veliahtlarımızı her şeyden korumalıyız. Malüvra Endo'dan kalan ve kara korsanlarıyla bugüne kadar gelebilen nadir projelerden biri."

"Kara korsanları ile Dore'nin bir zamanlar kurduğu ilişkilerden faydalanmayı ve malüvra dosyasını Dore'yle tanıştırmayı öneriyorum. Defne'nin ailemizin bize Endo'dan getirdiği hastalıkla savaşmada ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde Malüvra konusunda da bize yardımcı olabilir."

Julie dosyayı eline aldı, birkaç sayfayı karıştırırken soylular arasındaki uğultu da arttı. Dosyayı kapattığında bir pat sesi konseyde yankılandı ve Julie çatık kaşlarının ardındaki lacivert gözlerini yerden çekmeden elini kaldırdı. Susmalarını işaret etti.

"Bu hastalığın Dore için bir tehdit olabileceğini nereden biliyorsun?"

"Bilmiyorum. Ya olursa?"

XXXXV. Kuzeyde doğanlar

FLASHBACK

"Kurabiyeler!"
Julie dişlerini göstererek gülümsedi. Heyecanla yanına yeni gelen Cihan'ın taşıdığı tepsiyi aldı ve önüne koydu. Gülümsediğinde kilo aldığı için büyüyen yanakları minik küreler oluşturacak şekilde toplanıyordu. Yüzü o kadar sevimliydi ki kimse aynı kadının ürkütücü bir Doreli olduğuna inanmazdı.

Lacivert gözleri önündeki açık pembe rengindeki çay fincanlarına çevrildi. Fincanların kulpları bir ağaç dalı şeklindeydi, dallardan uzanan mavi renkli çiçekler ise fincanın kenarlarını süslüyordu.
Juliette; bu fincanla takım olan bir demliği aldı, neşeli bir melodi mırıldanarak fincanına çay doldurdu.
Cihan'ın karşısına oturmasını bekledi, ona demliği uzattı.
Küçük, yuvarlak bir masadalardı.
Cihan, bakışlarını çevresinde dolaştırdı.
"Bu kış bahçesi..." dedi. "Burayı aşırı seviyorsun."

Juliette, çay fincanını dudaklarına götürürken "Her günüm burada geçiyor." diye açıkladı.
"Buradaki bitkileri ve ağaçları seviyorum. Kendi seçme ormanımdaymışım gibi oluyor."
Cihan da aynı fikirdeydi.
Gözlerini tepelerindeki camdan verandada gezdirdi. İlkbahardı ve hava güneşli, bulutsuz olsa da kendine has bir serinliği vardı.
Juliette, Cihan'dan koptu. Eline aldığı bir kurabiyeyi karnının üzerine koydu. "Baksana." diye onun dikkatini çektiğinde bir yandan kıkırdıyordu.

"Karnım o kadar büyüdü ki tepsi gibi."

Cihan bu benzetmenin absürtlüğüne güldü. Julie'nin önündeki kurabiyelerden birini araklarken "İkizler mi yoksa?" diye sordu. Juliette gözlerini büyüttü. "Olmaz. Hayır canım. Defne dedi ki kız ve bir tane."

SOYLULAR VE CANAVARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin