2; Sarhoş

219 22 18
                                    

Yağmurlu serin bir havada yine kendimi balkonumda bulduğumda sessizliğe şükrediyordum. Bazı insanlar sessizliğin ve yalnızlığın berbat bir durum olduğundan yakınıp sürekli kaçmaya çalışırdı bense okulda her gün 8-9 saat boğazım çatlayana kadar hiç susmadan konuştuğum için evimdeki sessizliği çok seviyordum. Konserin üzerinden üç gün geçmişti fakat nedense her gece aklıma o gece gelip duruyordu. Sera'yla da bir iki mesaj dışında konuşamamıştık. Yoğun iş temposunda oldunu söyleyerek müsait olunca yanıma uğrayacağına dair söz vermişti.

Eylül yağmurları hafif hafif yağmaya devam ederken sokağımdan ıslanarak geçen insanları izlemeyi bırakıp sıcak evime girdim. Yıllardır tek başıma yaşadığım için evimi sade tutmaya çalışıyordum. Taşınmanın, eşya götürüp getirmenin ne kadar zor olduğunu maalesef biliyordum.

Kendime kahve yapmak için mutfağa geçerken çalan kapıyı açmadan Sera olduğunu anlamıştım. Fazla arkadaşım yoktu fakat Sera kapıyı bir değişik tıklatıyordu, kendinin geldiğini belli ediyordu yani. Kapıyı açıp karşımda ıslanmış yavru kedi gibi duran arkadaşımı görünce gülerek içeri davet ettim. Sarılmadan da havlu getirip kendini kurulamasını bekledim.

'Sıcak kahve?' Yüzü aydınlandığında hızla başını sallayarak salona geçti. Kahvelerimizi yapıp yanına geçtim. Gözlerini duvarımda hiç sevemediği tabloya dikti yine.

'Ay Sera kaldırmıyorum tabloyu seviyorum ben dikme şu ceylan gözlerini.' Diye söylendim kahvemi yudumlarken.

'Anıl'la birlikte olduk.' Yudumladığım kahvemde boğulurken bardağımı elimden almayı akıl etti.

'Anıl o solist miydi, hangi ara kızım ve niye, neden?' Sorularımı ard arda sıralarken gözlerini kaçırıp oflayarak konuşmayı bitirmeye hazırlandı. Normalde tek gecelik ilişkilerden kaçındığını biliyordum hatta gördüğüm en uzun ilişki insanıydı. Öyle bir ünvan varsa tabii.

'Bilmiyorum bir anlık oldu. Zaten görüşmeyiz bir daha numaralaşmadık bile. Hem üzer o beni olmaz işte.' Daha fazlasını istediği her halinden belli olarak yanıtladığında sarılmaktan başka bir şey aklıma gelmedi.

'Üzülmüyorum Güneş, önemli değil işte herkesin yaşadığı şeyler gayet normal.' Beni mi kendini mi kandırmaya çalışıyordu?

'Bu üzülmemiş halin mi Sera, sen sevmezsin böyle şeyleri. Tamam anlıyorum ama yine de konuşsanız.' Diye çözüm üretmeye çalıştığımda kahvesini yudumlayarak beni görmezden gelmeye çalıştı. Boşver tarzında elini sallayarak konuyu kapatıp benim neler yaptığımı sordu. Öylesine günlük konulara geçtiğimizde de laf lafı açmış saatler birbirini kovalamıştı. Sanlı'yla olan şeyi anlattığımda biz daha birbirimizin soyadını öğrenmeden bizi evlendirmişti. Gereksiz heyacanıyla dalga geçmekle yetinerek konuyu kapattım. O da saat çok geç oldu yarın iş var diye kaçmaya çalıştığı için daha fazla irdelemedi. Sera'yla haftasonu kahvaltı için sözleşip gittiğinde saat gece yarısı olmuştu bile. Hızla etrafı öylesine toplayıp kedili pijamalarımla yatağıma yatmaya hazırlanırken kapım çalındı. Sera herhalde bir şeyi unuttu diye düşünerek kapı deliğine bile bakmadan açma aptallığını yaparak karşımda görmeyi beklediğim son insan bile olmayan Sanlı'yı görünce şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı.

'Sanlı?' Ardına kadar açtığım kapıyı hafifçe iterek arkasına saklanmaya çalıştığımda o yamuk gülümsemelerinden birini göstererek kendi eviymiş gibi içeri daldı.

'Güneş' Benim yaptığım gibi yanıt verip salondaki koltuğa yayıldığında kapının ağzında öylece kalmıştım.

'Gelsene' Elini oturduğu yerin yanına iki kere vurup bana baktı. İstediğinin aksine sakince kapıyı kapatıp karşısında ayakta durmayı tercih ettim.

'Neden geldin, hem de bu saatte?' Sesimin sakin çıkmasına özen göstererek sorduğum soruyu beklemiyormuş gibi şaşırdı.

'Seni görmek istedim.' Rahatlığı batıyordu şu an bana. Sadece bir kere gördüğü bir kadının evine gecenin bu saatinde davet edilmeden gelip bu kadar yayılamazdı.

'Gidersen sevinirim. Eğer bir daha geleceksen de aramadan gelme lütfen.' Onu tanımadığımdan ve büyük ihtimalle alkollü olduğundan temkinli davranarak sakin tonda konuşmaya özen gösteriyordum. O ise gözlerine dikmiş koltuğumda yayılmış halde duruyordu.

'Gözlerin çok güzel.' Söylediğim her şey resmen boşlukta yankılanmış gibi hissetmemi sağlayacak bir yanıt verdiğinde oturduğu koltuğunun önündeki sehpaya geçip tam karşısına yerleştim.

'Gitmeni istiyorum.' Gözlerinin içine bakarak tekrar ettim belki bu sefer duyar diye. Küçük bir tebessüm etti.

'Sen de böyle kolay olmayacak dimi?' Sorduğu sorudan hiçbir şey anlamamıştım. Buram buram gelen anason kokusundan anladığım kadarıyla o da ne dediğini bilmiyordu.

Sorusuna yanıt vermediğimde -ki bence o da yanıt beklemiyordu- yavaşça ayağa kalkıp geldiği gibi kapıya yöneldi. Peşinden kalkıp çıktığından emin olmak için onu takip etmeye başladığım sırada ani bir dönüş yaparak beni kendisiyle duvarın arasında bir yere sıkıştırdı. İsteyerek mi yaptı yoksa o hızlı dönüş yüzünden mi oldu bilemiyordum yine de kalbim kulaklarımda atıyordu.

'Kedi kız.' Diye gülerek beni baştan aşağı süzdü. Rahatsızca yerimde kıpırdanıp gözlerimi kaçırmaya çalıştım. O da daha fazla oyalanıp pijamalarımla dalga geçmemeye karar vererek üzerimden çekilip kapıyı açtı. Öyle bir iki saniye durduğunda ben de duvarda ki yerimden bir nebze kıpırdamadığımı fark edip hareketlendim.

'Seni tekrar görmek istiyorum Güneş.' Yüzüme bakmadan söylediği cümleye yanıtımı beklemeden evimden çıkmıştı bile. Sigarasıyla karışık parfüm kokusunu geride bırakarak.

Serseri / Sanlı AkgünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin