Balayı için geldiğimiz Paris'de gerçekten tam anlamıyla mükemmel bir otel bulmuşlardı. Yine de sadece uyumak için kullanmayı planlayarak hep gezme rotası oluşturmuştuk. Her şey tam anlamıyla beş yıldızlıydı. Kocaman bir tatil köyü gibiydi. Ne kalabalık ne boştu. Odalar kocaman, ayrı evler gibiydi. Hatta benim evimden bile büyük olabilirdi, emin değilim. Sera ve Anıl çok ses yaparız diyerek bizden uzakta bir odayı kendilerine ayırarak balayı süslemeleri yaptırmışlardı. Daha doğrusu Anıl yaptırmıştı, Sera da gülmekten doğurma aşamasına gelmişti. Sanlı'yla odamız da hem sade hem çok güzeldi. Bizi de balayı çifti olarak kaydettiren Anıl yüzünden yatağımızın üzerinde güller vardı. Gerçi hiçbirini kenara itmeden Sanlı beni yatağa atarak bir sürü fotoğraf çekmişti, ileride dalga geçeriz diye. Sonrasında yol yorgunluğu yüzünden hiçbir şey yapmak istemeyerek yatakta uzanmış, biraz sarılmış, biraz öpüşmüştük.
'Sevgilim akşam oldu. Bir şeyler mi yesek?' Sanlı'nın göbeğini parmağımla dürtükleyerek sorduğum soruya kahkaha atarak yanıt verdi.
'Sen git, ben birazdan geleceğim.' Şaşırmıştım ama çok da sorgulamadan yanağından öpüp yataktan çıktım. Üstümü düzelterek telefonumu alıp odadan çıktığımda kapımızın önünde kedi gibi bekleyen Anıl'la karşılaştım.
'Hayırdır damat?'
'Seni, sizi bekliyorum. Yemeğe Sera gelmeyecekmiş, işi varmış.' Anıl'ın koluna girip yemek alanına doğru yürümeye başladım. Bu ikisi bir şeyler çeviriyordu büyük ihtimalle de Anıl'a söylememişlerdi çünkü üzerine gidersem bana söyleyebilirdi. Sera'nın üstüne gidersem ağlayarak kendini kurtarmayı huy edinmişti zaten.
Anıl'la otelin restoranına geçip yemeklerimizi sessiz sakin yedikten sonra otel çevresinde kısa bir yürüyüş yapmıştık. Daha doğrusu Anıl, Sera için dondurmacı aramıştı.
'Zara'dan kıstın herhalde. Baya güzel bir balayı planlamışsın.'
'Yengeniz için her şeyi yaparım.' Sakince Anıl'ın kafasına vurdum.
'Salak sence o benim yengem mi?'
'Senden bir Behlül bekliyorum Güneş ya kusura bakma.' İçmeden de alkol kafasına giren Anıl'ı görmezden gelerek dondurmalarımızı aldım. Anıl dondurma çeşitlerinden neredeyse hepsini bir kutuya doldururken bense sadece üç çeşit alarak odaya götürmeyi tercih etmiştim. Odaya dönerken havadan sudan sohbetler ederek yavaş yavaş yürümüştük. Beni odama bıraktığında da dondurmam eridi diyerek koşa koşa karısının yanına dönmüştü.
'Ben geldim.' Hafif bağırarak odaya girdiğimde Sanlı'nın uyuduğunu görmemle şaşırdım. Erken uyuyan biri değildi, ayrıca beni de beklerdi. Yoldan yoruldu diye düşünmeye çalışarak kafamdan saçma düşünceleri atmaya yöneldim. En azından dondurmalar bana kalmıştı. Ben de sessizce balkona çıkıp bütün dondurmaları yiyerek manzarayı izledim biraz, sonra da yanına uzanıp uyumaya çalıştım.
Sabah kapıyı yumruklayan biri yüzünden bütün uykum bir anda açılmıştı. Büyük ihtimalle Sera dün gece benim yüzünden dondurması eridiği için hesap sormaya gelmişti. Sanlı uykulu gözlerini ovuştururken oflayarak yerinden kalkıp kapıyı açtı.
'Kalkın mahvolduk.' Sera odaya dalarak yatağın ucuna oturdu heyecanla. Saçlarımı geriye atarak yerimden doğrulup bıkkın gözlerle ona baktığımda konuşmaya devam etti. 'Kızım olacak Güneş, Rüya'ya benzerse n'aparız?' Sanlı karışık saçlarını daha da karıştırıp yatağa kendini yüz üstü bıraktı.
'Nereden öğrendin kız olacağını güzelim ya?' Sakin ve tek tek konuşarak sorduğumda göz devirdi.
'Saçmalama Güneş, artık her şeyi olmadan biliyorum ben. Hamilelik böyle bir şey.' Hayır değil.
Sakince elimi omzuna koyup okşadım. 'Eğer kızın olursa.'
'Kızım olacak.'
'Eğer kızın olursa Rüya'ya benzeyemez. Öyle bir ihtimal genlerinde yok hayatım. Korkma tamam mı, zaten benzemeye çalışırsa ben el koyarım duruma. Hadi kocana git seni özlemiştir o.' Omzunu okşamayı bitirip kendimi yatağa bıraktığımda oflayarak yeğeninizi sevmiyorsunuz diye söylenerek odadan çıktı.
Sanlı'ya döndüğümde kendini yastıkla boğmaya çalışmasına gülerek yastığı elinden alıp yanağından öptüm. 'İki ay daha sabret normale dönecek. Yani umarım.' Yastığı çektiğimde boşta kalan kollarının arasına beni çekip sıkıca sarıldı.
'Birken üç olacaklar. Gerçekten mahvolduk Güneş biz de bir tane yapalım hemen.' Sanlı fırsattan istifade omzumdan öpmeye başladı. Gülerek saçlarını karıştırdım.
'Yok biz böyle ikili iyiyiz.' Omzunda ki öpücüklerini boynuma doğru ilerletmeye başladığında beni duymazdan geliyordu. 'İşine gelince ne güzel uyanıyorsun sen öyle.'
Gözlerini benimkilere sabitlediğinde büyüyen göz bebekleri yüzünden yeşilleri koyulaşmıştı. 'Seni de uyandıralım. Bakalım birazdan da böyle gülecek misin?' Gülümsemem yerini kızaran yanaklarıma bıraktığında göğsüne vurdum. Ellerimi hızla tutarak başımın üzerine sabitleyerek hareketlerimi kısıtladı. Bacaklarıyla bacaklarımı esir ederek beni iyice yerime yapıştırarak boynumdan göğsüme doğru ıslak öpücükler bırakıyordu.
Ellerini sıkarak hareket etmeye çalıştığımda kendini bana iyice bastırdığında hissettiğim sertlikle inledim. Kafasını kaldırıp arsızca gülerek gözlerime baktı. Dudaklarımı yalayarak hızla onu öptüğünde dişlerimiz birbirine çarpmıştı. Beni delirtiyordu ve bunu çok kolay yapabiliyordu. Öpüşü sertleşirken altında kıvranmamla ellerimi serbest bırakarak hızla üzerimdekileri çıkartıp odanın bir köşesine fırlattı.
Kaç kere karşısında böyle kaldım hatırlamıyordum ama her seferinde de yanaklarım alev alev yanıyordu. Onun kıyafetleri de benimkiler gibi yeri boylarken boynuma küçük aşk morlukları bırakmayı ihmal etmiyordu. Bacaklarımı beline dolayarak kendimi ona bastırdığımda seslice inledi. Onu da ben delirtiyordum ve çok hoşuma gidiyordu. Kimseyi umursadan seslerimizi bastırmadan seviştiğimizde, tümüyle onun olmanın verdiği mutluluk yüzünden havalarda geziyordum. Çok aşıktım ve bu bozulursa kendimi Eyfel'in tepesinden atabilirdim.
