Evimden çıkmamakta ısrarcı olan Sanlı'yla baştan tanışarak birbirimize genel sorular yöneltmiştik. Kaç yaşındasın, çalışıyor musun, nerden mezunsun gibi öylesine kısa kısa sorularla tanışmamızı tamamlamaya çalışarak hiç pozisyon değiştirmeden yaklaşık iki saat harcamıştık. O koltuğumda dirseklerini dizlerine koymuş başı iki elinin arasında dikkatle gözlerime bakarken ben de önünde ki küçük sehpada diken üzerinde onu izliyordum tabii bu da uzun sürmedi çünkü kendisi alkol arayışına girerek mutfağımı karıştırmaya karar verdi ve fark ettim ki o ayıkken ilk konuşmamızdı bu. O mutfağımı karıştırıp alkolün a sını bulamazken ben çoktan ikimize kahve yapmış salona götürmüştüm. Geçen iki saatin aksine de koltuğuma gömülerek onun yanıma oturmasını izledim.
'Tanıştık işte Güneş. Artık gelip gidebilir miyim?' Cebinden çıkarttığı sigara paketiyle duraksayıp etrafa bakındı.
'Küllük yok, kullanmıyorum.' Kaşlarını kaldırıp yerinden kalktı.
'Balkonda içip gelirim.' Sigarasını yakarken çoktan kapıdan geçmişti bile. Aslında baya yakışıklı çocuktu ama benim yaşam tarzıma ters bir hayatı vardı. Ayrıca deli olduğuna da baya emindim. Gecenin bir körü kapıda bitmeler, sabahına tanımamazlıktan gelmeler gibi saçma sapan huyları vardı. Ayrıca gönülçelen bir hali tavrı var, kalbimi de mis gibi kırar. Ben iyice düşmeden arkadaşlık yolunda ilerletmeliydim bu ilişkiyi. Sigarasını hızlı hızlı içip içeri dalmasıyla birlikte sanki evin içinde içmiş gibi bütün kokuyu kendiyle birlikte getirmişti. Suratımı buruşturup kahvemi yudumlayarak koltukta mayışmaya başladım.
'Kalmamı istermiş gibi duruyorsun.' Buruşturduğum suratımdan bunu mu anladın cidden?
'Yoo, hatta çok uykum geldi acaba evine mi gitsen diyordum.' Sanki başka yer yokmuş gibi koltukta dibime oturdu ve kolunu koltuğun başlığına atıp dolaylı yoldan omzumun üzerine atmış gibi oldu.
'Parmak boğumların beyazladı. Biraz gevşe, seni yemem.' Elimden kahve bardağımı aldığında cidden kendimi kastığımı fark ettim. Bu kadar dibime girersen tabii kasılırım.
'Uykum var ondan.' Diye bulabildiğim ilk bahaneyi öne sürdüğümde güldü ve arkamdaki eliyle saçımla oynamaya başladı.
'Sen öyle diyorsan.' Kısa cümleler, uzun bakışmalar... Kendimi arkadaşlık mesafesinde kalacak bir ilişkinin içinde görememeye başlamıştım bile. Hafifçe kafamı çekip saçımı ellememesini sağlamaya çalıştığımda koltukta daha çok dibime girdi.
'Kötü kokuyorsun.' Aklıma gelen ilk şeyi söylediği gülümsemesi yarım kaldı ve hafifçe benden uzaklaştı. 'Sigara yüzünden yani, yoksa parfümün güzel.' Durumu toparlamaya çalıştığımda çoktan yerinden kalkmıştı.
'Tanıştığımıza sevindim Güneş. Bir ara gündüz de görüşelim.' Geldiği gibi beni umursamadan evimden çıkıp gittiğinde arkasından öylece bakakaldım. Sorunlu biri olduğuna fazlasıyla emin olarak uyumaya çalışacaktım.
Sabahın köründe çalan telefonumla uyandığımda söylenerek arayana bakmadan yanıtladım. 'Ne var?' Uykulu ama sinirli sesim karşısında kahkaha atan Sera'nın susmasını bekledim.
'Günaydın ismine ters kadın. Kalk kahvaltı yapalım.' Bu kız erken uyanmayı sevmezdi ki.
'Sera niye bu kadar mutlusun.' Öfleye öfleye örtümü tekmeleyerek yataktan çıkarken Sera'ya sitem etmeye devam ediyordum.
'Kapıyı açarsan anlarsın. Çıplaksan giyin.' Hızlıca konuşup telefonu suratıma kapattı. Aynaya bile bakmadan saçımı arkaya atarak kapıyı açmaya gittim. Karşımda görmeyi beklediğim manzara Sera'nın dibinde duran Anıl değildi. Merdivenlerden çıkan koyu saçlı çocukla hızla odama koşup kapıyı yavaşça kapattım. Ulan Sera sen görürsün kızım. Hem Sanlı hem Anıl ne alaka benim evimde, ayrıca insan haber verir. Söylene söylene hızla üzerime yeşil triko elbisemi geçirip saçlarımı taradım. Yüzümü kurtarmak adına uygulayabileceğim bir makyaj malzemesi üretilmemişti. Yine de hızla suratımı yıkayarak odamdan çıktım. Mutfaktan gelen gülüşme sesleriyle oraya ilerlediğimde Sera ve Anıl tezgahta bir şeyler hazırlıyordu, Sanlı ise ortalarda yoktu. Holden kafamı uzatıp balkona doğru bakındım.
'Sigara içiyordur.' Anıl gülümseyerek konuştuğunda başımı salladım.
'Size de günaydın. Ne hoş süpriz bu böyle.' İnsanlar gittikten sonra Sera'yı bir köşeye sıkıştırıp sorgulayacaktım ama şimdi değil.
'Biz hazırladık bir şeyler güzelim sen oturabilirsin.' Sera bütün sevimliliğini kullanmaya çalışarak benden en uzak köşede Anıl'ın dibinden ayrılmadı. O sırada mutfağa giren sigara kokusuyla yüzümü buruşturarak küçük mutfak masamda bir köşeye geçtim. Sanlı ise ifadesiz suratıyla hiç yer yokmuş gibi konuşmadan dibimde ki sandalyeye oturdu. Dün ki kıyafetleri üzerindeydi herhalde çıkartmaya vakit bulamadı. Gözleri yarım ve boş bakıyordu sanki uyumamış gibi ve yine herhalde gündüz olduğu için benimle göz göze gelmiyordu. Omuz silkip Sera'nın konuşmamam için tabağıma doldurduklarını yemeye başladım.
'Sormam lazım. Siz ikiniz ne alaka?' Çatalımla Anıl'la ikisini göstererek sorduğumda Anıl omuz silkti.
'Takılıyoruz.' Anıl öylesine boş bir yanıt vermişti.
'Sevgili mi oldunuz yani? Hangi ara?' Heyecanla yerimde kıpırdandığımda Sera kaşlarını kaldırıp susmamı işaret etti.
'Hayır Güneş öylesine takılıyoruz.' İyi de bu Sera'ya göre bir şey değildi. Rüya kadar olmasa da düzenli ilişki insanıydı. Ya bu çocuktan gerçekten hoşlanıyordu ya da kafasına bir şeyler düşmüştü.
Daha fazla sorgulamadan kahvaltımı yapmaya devam ettiğim sırada sandalyemin Sanlı tarafından kendine doğru çekilmesiyle masaya tutundum. Sandalyeyi oturduğum yerden tutup kendine yanaştırmıştı. Hareketini anlamlandıramadım ama düşmediğim için şimdilik bu olaya tamamdım. Sandalyemi çeken elini dizime koydu. Hiçbir şey olmamış gibi Anıl'la olan sohbetine devam ediyordu bense gözlerimi eline dikmiş öylece duruyordum. Anıl sigarasını cebinden çıkartıp yakmaya yeltendiğinde Sanlı benden önce atılıp onu durdurdu.
'İçmiyormuş.' Susar mısın sana düşemem. Anıl kafasını sallayıp yerinden kalktığında peşinden yavru kedi gibi kalkıp giden Sera'ya gözlerimi devirdim. Onların gitmesini fırsat bilerek Sanlı'nın elini ittim, ifadesiz gözlerini yüzüme dikti.
'Aa gündüzleri de yaşıyormuşsun sen' Söylediğim cümleyle ifadesiz suratı değişti ve gülümsedi. Başarı sayarım bunu.
'Seni günün her saati de görebilirim Güneş.' Adımı her söylediğinde bastıra bastıra tekrar ediyormuş gibi geliyordu. Kafamı sallayıp yanından kalkarak masayı toplamaya başladım, hiç keyfini bozmadan yerinde oturmaya devam ediyordu. Elimde ki çatalın tersiyle omzunu dürtüklediğimde kafasını bile çevirmedi.
'Sen daha güzel topluyorsun, yorma beni.' Tam tartışmak için ağzımı açmışken Sera kapının kenarında göründü.
'Biz gidiyoruz Güneş, ben seni ararım.' Noluyoruz kızım?
'Ama konuşamadık dursaydın biraz.' Hızla yanıma gelip yanağıma el sulusundan bir öpücük bıraktı, sonrasında da bize veda edip ikisi birlikte geldikleri hızda evden çıktılar. Yine bu deliyle yalnız kalmıştım. Kira almaya başlasam iyi olacaktı.
