'Güneş biz sokaklara mı düşeceğiz?' İş arayışının üçüncü haftasında Sera'nın hamilelik hormonlarıyla en kötüyü çağırarak sorduğu sorusuyla of çektim. Gerçekten artık Sera'nın kazandığı sadece mutfağa gidiyordu. Ya aç kalacaktık ya faturaları ödeyecektik. Sinirlerim hopladığı sırada kendime daha da eziyet etmemek adına Kerem'in sekreterlik teklifini kabul etme kararı aldım.
'Tamam Kerem"in teklifini kabul ederim. Yapacak başka bir şey yok.'
'Hayır kızım saçmalama. Tamam boşver sokakta kalalım.' Sera iyice saçmalamaya başlamadan Kerem'e mesaj atıp kabul ettiğimi söylediğimde kutlamak için bana geldiğini söylemesi üç saniyesini almamıştı. Bu adamın bu kadar eğlence düşkünü olmasını asla anlamlandıramıyordum.
Sera'yı bilgilendirdiğim sırada telefonundan saçma sapan bir dizi izlediği için söylediklerimi takmayarak işine döndü. Ben de etrafı öylesine toparlayıp üzerime bir şeyler geçirdim. Kerem kapımın önünde yatanlardan biri olduğu için çok çabuk gelmişti zaten ama evde takılmayalım diye beni dışarı sürüklemişti. Sera da zaten dünya yansa umrum değil gibi takıldığı için umursamamıştı.
'Kerem nereye gidiyoruz, sürükleme artık.' Kerem koluma girip beni sürüklemeye devam ederken alttan alttan gülüyordu. Hayır, yakışıklı da çocuktu Allah var ama işte kalbimiz dolu maalesef.
'Geldik.' Avukatlık bürosunun önünde durduğumuzda şaşkınlıkla suratına baktım. Beni çalışacağım yere getirmek için mi sürüklemişti şimdi? 'Bakma öyle dik dik. Güneş işte çalışacağın yeri gör istedim. Hadi girelim.'
Bu sefer de elimden tutup beni içeri soktuğunda mekanın gerçekten sade ve bir büroya göre çok şık olduğunu fark ettim. Her gün buraya gelirken kendimi iş kadını gibi süsleyip püsleyip gelmeyi hayallerime eklerken küçük bir odaya girmemizle karşımda bir sürü insan görmem bir oldu. Hepsi bir ağızdan 'Mutlu Yıllar Güneş.' Diye bağırırken doğum gününü bile unutmuş biri olarak birazcık utanmıştım. Buradaki insanların çoğunu tanımıyordum ama annem, babam, çocukluk arkadaşlarım hepsi buradaydı. Kim organize etti bilmiyorum ama kesinlikle annem değildi. Çünkü ona kalsa yüksek tavanlı şatovari yerlerde kutlardı. Herkese tek tek teşekkür edip gülümseyerek insanların arasında dolaştığımda sıra Kerem'e gelmişti. Yalandan kızarak sarıldığımda kollarını belime doladı.
'Biliyorum çok yakın değiliz, tanışalı da çok olmadı ama seninle vakit geçirmeyi bu bütün odada ki insanlara yeğlerim. Doğum günün kutlu olsun.' Kulağıma fısıldamasıyla gülümsemem iyice büyüdü ve geri çekilerek ona minnetle baktım. Belki başlarda gıcık da olsam şu an hayatımda olduğu için mutlu olduğum bir arkadaşımdı.
İlerleyen saatlerde annemle çok az temas kurarak pasta kesmiş, hediyeleri kabul etmiş ve birazcık alkol almıştım. Hediyeleri evde açmayı ve çoğunu iade edip parasını almayı planlıyordum. Maalesef fakir olmak bunu gerektiriyordu. Annemle babam da gittiğinde Kerem'le ikimiz yere oturmuş hem büyük birer kadeh şarap içip hem de koca pastaya iki çatalla dalıyorduk.
'Kerem her şey için teşekkür ederim. Bu iş için, bu parti için ve yanımda olduğun için.'
'Lafı olmaz prenses.' Bakışlarımız birbirini bulduğunda gülüşü yerini ciddi bir surat ifadesine bıraktı. Gözlerimi kaçırıp pastamdan son çatalı da aldıktan sonra ayaklandım.
'Ben gideyim. Yani Sera bende kalıyor kız merak etmesin.' Çantamı ve hediyeleri toparlarken Kerem de taksi çağırmıştı. Her şey beni çok mutlu etse de kendimi eksik hissetmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. O eksikliğin sebebinin Sanlı'nın kalbimde bıraktığı yara olması da ayrı canımı sıkıyordu.
